5 Aralık 2007 Çarşamba

HABERLER malatya katlimamı

Malatya katliamında 'görüntü' bozuldu
Sanık Günaydın'ın hastanedeki 10 günlük görüntüsü teknik nedenle imha edildi. Kamerayı değiştirmekle görevli üsteğmenin azmettirici olduğuna dair ihbar var

İSTANBUL - Malatya'da misyoner katliamının bir numaralı sanığı Emre Günaydın'ın, tedavi gördüğü hastane odasında çekilen kamera kayıtlarıyla ilgili görevlendirilen üsteğmen 'şaibeli' çıktı. 10 günlük görüntüler teknik nedenlerle imha edilirken cinayetlerden sonra Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği'ne gelen bir ihbar mektubunda, Üsteğmen H. İ.'nin cinayetin azmettiricileri arasında olduğu öne sürülmüştü.
Malatya'da 18 Nisan'da beş kişi, misyonerlik yaptıklarını öne sürdürdükleri Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın, Uğur Yüksel'i işkence yaparak ve boğazlarını keserek öldürdü. Kaçmaya çalışırken balkondan düşen sanık Günaydın ağır yaralandı. Sanıkların liderleri olduğunu belirttikleri Günaydın'ın tedavi gördüğü oda iki güvenlik kamerasıyla 24 saat izlendi.
Ancak davanın açılması sürecinde kamera kayıtlarının önemli bölümünün eksik olduğu anlaşıldı. Avukatların dava dosyasında yaptıkları incelemelere göre; Malatya Cumhuriyet Savcılığı hastanedeki kameraların ses kaydı özelliği olmadığı için değiştirilmesini istedi. Cinayetten on gün sonra hastaneye giden güvenlik görevlileri bu kameraları söktürerek yerine ses kaydı özelliği olan kameraları taktırdı. 'Teknik nedenlerle on günlük kayıtları kopyalayamadıkları' yönünde tutanak tutan görevliler kayıtları imha etti.
Güvenlik görevlileri arasındaki bir isim de şüphelerin artmasına neden oldu. Savcılığın 27 Nisan 2007 tarihli yazısıyla görevlendirilen Üsteğmen H. İ.'nin adı 25 Mayıs 2007'de Türkiye Protestan Kiliseler Birliği'ne gelen bir ihbar mektubunda da geçiyor. Birliğin Ankara'daki adresine Malatya'dan gelen ve Ali A. imzalı mektupta Üsteğmen H. İ.'nin Günaydın'ı yönlendiren kişilerden olduğu anlatılıyor: "Günaydın'ı azmettiren kişi komutanımız Mehmet Ülger'in yönlendirmeleriyle İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Ruhi Babat'tır. Babat'ı ilk irtibata geçiren kişi Üniversite Karakol Komutanı H. İ.'dir."
Malatya İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Mehmet Ülger, ihbarla gündeme gelen iddiaları yalanlamıştı. Yine bu ihbarla gündeme gelen Ruhi Babat'ın gerçek ismi Ruhi Abat. Abat'ın misyonerlikle ilgili tezleri bulunuyor

HABERLER

Demirtaş: PKK'yla masaya oturulsun

Dere, kırmızı bültenle aranıyor.

AP'de kırmızı bültenle aranan kişilerin katıldığı Kürt konferansında konuşan DTP Genel Başkanı Demirtaş, çatışmaların bitmesi için hükümetin PKK'yla masaya oturmasını, Anayasa'dan Türklük vurgusunun çıkarılmasını istedi



BRÜKSEL - Avrupa Parlamentosu'nda (AP) yapılan 'AB, Türkiye ve Kürtler' konferansına, Türkiye'nin Belçika'dan iadesini istediği kırmızı bültenle aranan Ahmet Gülabi Dere de katıldı. Yaşamını yitiren Kürt yazar Mehmed Uzun anısına düzenlenen konferansta DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş, hükümetin PKK ile masaya oturmasını istedi.
Birleşik Sol-İskandinav Yeşil Sol konfederal grubunun ev sahipliğinde yapılan konferansa DTP lideri Demirbaş, DTP Grup Başkanı Ahmet Türk'ün yanı sıra Hollanda'ya iltica eden eski DEP milletvekili Nizamettin Toğuç ile Ali Yiğit de katıldı. İstanbul Savcılığı'nca dün hakkında PKK'ya üye olduğu gerekçesiyle 15 yıl hapis istemiyle dava açılan ve yakalama kararı çıkarılan Öcalan'ın avukatı Mahmut Şakar da izleyiciler arasındaydı. Türkiye'nin iki hafta önce Belçika'dan iadesini istediği Ahmet Gülabi Dere'ye de toplantıya girebilmesi için AP tarafından akreditasyon kartı verildi. Dere, daha önce de 'Kürdistan Ulusal Kongresi'ne katılarak Türkiye'yi tehdit etmişti.


ABD ve AB'ye çattı
Brüksel'de AP binasında düzenlenen konferansın ikinci gününde söz alan Demirtaş, AKP'nin PKK sorununu diyalog yoluyla çözmekten yana olmadığını savundu. Demirtaş, şöyle konuştu:
AKP'ye destek: "AB bizden AKP hükümetini desteklememizi istiyor. Bu konuda haklı da olabilirler. Kürtler de son seçimde çözüm için AKP'ye hak tanımışlardır. Aşırı Türk milliyetçiliğini teşvik eden bir Başbakan var Türkiye'de. Bu linç kampanyası AKP'den bağımsız gelişmemiştir. Her şeye rağmen bu sorunu AKP ile çözmeye kararlıyız."
PKK dayatmasından vazgeçin: PKK'nın terör örgütü ilan
edilmesi konusunda dayatmalardan vazgeçilmesi gerektiğine inanıyoruz. 'Ya bendensin ya da düşmansın' yaklaşımı 11 Eylül'den sonra maalesef bütün dünyaya dayatıldı. Bu bir Amerikan dayatmasıdır. AB de buna dahil oldu. Partinin neye ne diyeceğine kendisi karar verir.
Terör sorunu yok: AKP ve AP Kürt halkının sorunlarıyla ilgilenmiyor. Yerine PKK'yı 'terörist' ilan edip etmeyeceğimizi soruyor. Sorun doğru tanımlanmalı. Biz sorunu terör sorunu olarak tanımlamıyoruz.
Anayasa değişsin: Anayasa'da Türklüğe vurgu yapan tekçi referansların kaldırılması halinde Kürt sorununun hemen çözüleceğine inanıyoruz.
Hükümet PKK'yla konuşsun: 'Silahsızlanma' deniliyor. Bütün bunları ya gidersin PKK ile konuşur yaparsın, ki hükmet böyle bir irade göstermiyor, ya da bu demokratikleşmeyi sağlarsın, zaten bu sorun da ortadan kalkar. Bu konuda iradeli bir duruş göremiyoruz.
PKK'ya yakınlığı ile bilinen Roj TV, AP'nin yayın imkânlarını kullanarak röportajlar yaptı. (dha, aa)

Gabar Dağı'nda bir subay şehit

Gabar Dağı'nda bir subay şehit


DHA - ŞIRNAK - Gabar Dağı'nda düzenlenen operasyonda 7 Ekim'de 13 askeri şehit eden terörist gruptaki altı PKK'lı öldürüldü. Çatışmada Özel Kuvvetler'de görevli Topçu Yüzbaşı Sinan Eroğlu şehit oldu.
Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasında, önceki gün Şırnak Küpeli (Gabar) Dağı bölgesinde PKK'lılara yönelik bir operasyon gerçekleştirildiği belirtilerek, "Kış hazırlıklarını sürdüren ve güvenlik güçlerine yönelik eylem arayışında bulunan bir grup PKK terör örgütü mensubuna yönelik olarak yapılan operasyon sırasında Küpeli Dağı bölgesindeki bir sığınakta teröristlerle sıcak temas sağlanmıştır" denildi.
Açıklamada 'Teslim ol' çağrılarına teröristlerin ateşle karşılık vermesi sonucu çatışma çıktığı belirtilerek şöyle denildi: "Altı terörist silahlarıyla birlikte etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, teröristlere ait sığınakta bol miktarda erzak ve örgütsel doküman ele geçirilmiştir. Etkisiz hale getirilen teröristlerin, 7 Ekim 2007 tarihinde bir astsubay ile 12 eri şehit eden gruba mensup oldukları değerlendirilmiştir. Çatışmada bir subayımız şehit olmuştur."
Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde sınır ötesindeki PKK kamplarına top atışı yapılırken kaza meydana geldi. Er Hüseyin Vural şehit oldu, beş asker yaralandı.

MANZARA RESİMLERİ



2007 nin resimleri














2007'den MÜTHİŞ FOTOĞRAFLAR
2007 geride kaldı. Reuters yılın fotoğraflarını geçmeye devam ediyor.
Müthiş fotoğraflar;

MEHMETCİK TETİKDE HAZIR

Sıfır noktasında hareketli saatler. Mehmetçik her an göreve hazır durumda...

05.12.2007 14:07
Kuzey Irak sınırı yakının bulunan Türk askerleri, terör örgütü PKK'ya yönelik olası sınır operasyonu öncesinde, her an göreve hazır hale getirildi. Kanimasi bölgesinde konuşlanan ve buraya Dilmen Tepesi adını veren Mehmetçik, tetikte bekliyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri, terör örgütü PKK'nın Irak'taki varlığına son vermek ve kontrol altında tutmak amacıyla aldığı güvenlik önlemleri çerçevesinde Irak sınırındaki güvenlik önlemlerini artırdı. Bölgede karlı ve yüksek dağlarda sınıra hakim tepelerde Türk askerlerinin mevzilendiği görülürken, zırhlılar olası bir PKK saldırısına karşı karakol ve çevresinde bulunan tepelerde hazır halde bekletiliyor. Kuzey Irak sınırının son yerleşim noktasında bulunan Kanimasi bölgesinin Türkiye tarafında konuşlanan Türk Birlikleri'ne ait zırhlı araçların namluları yüksek dağlara çevrili.

SEVKİYAT SÜRÜYOR

Hakkari bölgesindeki askeri hareketlilik yaşanan kış mevsimine rağmen aralıksız devam ediyor. Bugünde sabahın ilk saatlerinden itibaren Hakkari'deki birliklerden hareket eden 20 araçlık askeri konvoy, Irak'ın sıfır noktasında bulunan Çukurca ilçesine hareket etti. Depin mevkiinde toplanan askeri konvoy daha sonra Çukurca ilçesine doğru yola çıktı. Askeri konvoyun geçişi sırasında Hakkari-Çukurca karayoluna geniş güvenlik önlemleri alındığı gözlendi.



Türk birliklerinin en yoğun olarak bulunduğu Kanimasi'de kasabayı giden karayolunun her iki yanındaki tepelere konuşlanan Türk birliklerinde görevli askerler zaman zaman karayoluna inerek devriye görevi de yapıyor.

Irak'ın son yerleşim yeri ve sınırın Türkiye ile olan sıfır bölgelerinden biri olan Kanimasi bölgesinde bulunan Türk Birliğinin bulunduğu tepeye beyaza boyatılmış taşlarla yazılan "Dilmen Tepesi" de dikkat çekiyor.

Bunun dışında birliğin hemen 1 kilometre aşağısında ise Kürdistan bayraklı bir bina görülüyor. Türk askerleri tankların üzerinde görülürken, çevrede bulunan yerleşim alanında ise Mehmetçiğin sağladığı güven ve önlemle normal yaşam devam ediyor.

Sarp ve yüksek dağlardan oluşan bölgede kar ve soğuk hava hissedilir derecede. Yüksek yerlere ise kar yağmış durumda.

Öte yandan bölgeye yakın yüksek bir bölgede askeri mevzi yakınında dumanların çıkması dikkat çekti.

Beşiktaş Holosko'dan vazgeçti

Beşiktaş Holosko'dan vazgeçti
Siyah-beyazlılar, Vestel Manisaspor'lu futbolcunun maliyetini yüksek buldu.

05.12.2007 14:42
Beşiktaş yüksek maliyeti nedeniyle Vestel Manisaspor'lu Holosko'dan vazgeçti. Bu futbolcu için Vestel Manisaspor kulübüyle defalarca görüşen yöneticilerin 5 milyon euro artı 2 futbolcu istenmesi nedeniyle Holosko'dan vazgeçtikleri belirtildi.

Menajer Sinan Engin " Holosko çok iyi futbolcu ama maliyeti yüksek. Bu ayarda oyuncuyu dünyanın herhangi bir yerinden 3 milyon euro'ya bulabiliriz " dedi.

Vatan şimdi asker


Vatan şimdi asker
Ünlü sunucu Vatan Şaşmaz, Şırnak'taki birliğine teslim olmak üzere yola çıkıyor...

05.12.2007 14:12
Ünlü sunucu, yarın birliğine teslim olmak üzere yola çıkıyor.

Annem gurur duyuyor

Acemiliğini Tokat 48. Piyade Eğitim Alayı'nda yapan Vatan Şaşmaz, dağıtım kurasında Şırnak-Cizre'yi çekti. Ünlü sunucu, vatan borcunu ödemek üzere yarın Şırnak'a gidecek. Yola çıkmadan önce Kelebek'e konuşan Şaşmaz, "Şırnak'a düştüm diye annem çok gurur duyuyor. Şu anda orada büyük bir operasyon var tabii. Bu yüzden hem annem hem de nişanlım Nergis (Mizanoğlu) üzülüyordur, ama kolay adapte olacağımı düşünüyorum. Rahat uyuyun, biz nöbetteyiz" dedi.

Düğün terhisten sonra

Şaşmaz, eski nişanlısı Nergis Mizanoğlu ile gizlice nikah kıydığı haberlerine de yanıt verdi: "Biz daha önce Nergis'le Paris'te nişanlanmıştık. Sonrasında ayrıldık, ama geçen zaman bize birbirimizi ne kadar sevdiğimizi hatırlattı ve yeniden bir araya geldik. Bu büyük aşka araya sıkıştırılmış bir düğün yakışmaz. Düğünümüz çok büyük ve gösterişli olmalı. O yüzden askerden döndükten sonra Nergis'le nikah masasına oturacağım."

Cumhurbaşkanlığı'ndan açıklama


Cumhurbaşkanlığı'ndan açıklama
Gül'ün onayladığı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun incelenmeden onaylandığı iddiasının yerinde olmadığı belirtildi.

05.12.2007 15:48
Açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül'ün göreve başlamasından bu yana yayımladığı kanunların, Cumhurbaşkanlığı Kanunlar, Kararlar ve Hukuk İşleri Başkanlığından, Gül'e, olumlu görüşle sunulduğu bildirildi.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi, bugün bazı gazetelerde yer alan,
Cumhurbaşkanı Gül'ün, kanunları çok hızlı şekilde ve incelemeden imzaladığı
yönündeki haberler üzerine bir açıklama yaptı.

Açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği teşkilatını düzenleyen
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bu kararnameye dayanılarak çıkarılan
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Görev Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliği'ne göre, Kanunlar, Kararlar ve Hukuk İşleri Başkanlığının, TBMM'ye sunulan kanun tasarılarıyla tekliflerinin gündeme alınmadan önce temin edilerek incelenmesi ve bunlar hakkında görüş hazırlanmasıyla görevli olduğu kaydedildi.

İncelenen tasarı ve tekliflerin TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaşması
halinde şekil ve esas bakımından Anayasa'ya ve genel hukuk kurallarına uygun olup olmadığının incelenerek, yüksek onaya hazırlanmasının da Kanunlar Kararlar ve Hukuk İşleri Başkanlığının görevleri arasında olduğu ifade edilen açıklamada, kanunların, TBMM tarafından Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesinden önce başlayan ve Cumhurbaşkanı'nın onayının alınmasına kadar geçen süreci kapsayan incelenme aşamasından geçtiği kaydedildi.

Açıklamada, Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un Cumhurbaşkanlığınca incelenmesine de TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilmesinden hemen sonra başlanması sebebiyle incelenmeden onaylandığı iddiasının gerçeklerle bağdaşmadığı bildirildi. Açıklamada, ''Kanunla ilgili olarak yapılan incelemede, Anayasa Mahkemesinin 7/2/2007 tarihli ve E.2005/47, K.2007/14 sayılı Kararı ile aynı tarihli ve E.2006/162, K.2007/15 sayılı Kararı da gözönünde bulundurulmuştur'' denildi.

4 Aralık 2007 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan diğer 6 kanunun
incelenmeden onaylandığı iddiasının da yerinde olmadığı ifade edilen açıklamada, bu kanunların incelenmesine de gündeme alınmalarından önce başlandığı; biri 21 Kasım 2007, dördü 23 Kasım 2007 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı'na gelen beş kanunun Cumhurbaşkanı Gül tarafından imzalanarak, yayımlanmak üzere 1 Aralık 2007 tarihinde; 30 Kasım 2007 tarihinde gelen bir kanunun da 4 Aralık 2007 tarihinde Başbakanlığa gönderildiği kaydedildi.

Açıklamada, ''Söz konusu yedi kanun da dahil olmak üzere Sayın
Cumhurbaşkanımızın göreve başlamasından bugüne kadar yayımladığı kanunlara ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı Kanunlar, Kararlar ve Hukuk İşleri Başkanlığında yapılan incelemelerde Anayasa'ya ve hukukun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmadığından, kanunlar, anılan Başkanlıkça Cumhurbaşkanımıza olumlu görüşle sunulmuştur'' denildi.

AA

EFKARLI VE DERTLİ KÖPEK


EN KOMİKLER



K A B E / H A C

YA RESÜL ALLAH

Anten nedir

Anten nedir?

Anten, elektrik sinyallerini (voltaj ve akym) elektromanyetik dalgalara ya da
elektromanyetik dalgalary elektrik sinyallerine dönü?türmek için kullanylan araçtyr.

Yönsüz anten ve yönlü anten nedir?

Elektromanyetik enerjiyi uzayda kendinden e?it uzaklyktaki noktalara e?it olarak yayan
ya da noktalardan e?it olarak alan antenlere yönsüz anten denir. ?ekil 2'de yönsüz bir
anten için bir düzlemdeki örnek bir y?yma örüntüsü verilmi?tir. Genelde kullanylan
antenler yönlüdür ve elektromanyetik enerjiyi belirli bir yönde di?er yönlere göre daha
etkin olarak yayar ya da alyrlar. ?ekil 3A ve 3B'de yönlü antenlerin y?yma örüntülerine
örnek gösterilmi?tir. A?a?ydaki ?ekillerde dairenin merkezindeki nokta anteni temsil
etmektedir.



Anten kazancy ve anten etkin çyky? gücü nedir?

Yönlü bir antenin bir noktadaki güç yo?unlu?unun ayny güçle beslenen yönsüz antenin ayny noktadaki güç yo?unlu?una orany, yönlü antenin o noktadaki kazancy olarak tanymlanyr. Anten kazancy, antenin ne oranda yönlü oldu?unun bir göster-gesidir. Örne?in ?ekil 3'te yer alan antenler arasynda bir kar?yla?tyrma yapylacak olursa, 3A'da yer alan anten 3B'deki antene göre daha yüksek kazanca sahiptir. Antenin ortama yaydy?y toplam güç anten etkin çyky? gücü olarak adlandyrylyr.
Antenin Tarihçesi
Bizi ileti?im ça?yna hazyrlan olaylar dizisinin ba?langycy olarak, telli telgrafyn icadyny gerçekle?tiren Princeton Üniversitesi do?a bilimleri profesörlerinden Joseph Henry'nin, 1842 yylynda yapty?y deney syrasynda üst kattaki myknatys ibresini kapmasyny gözlemesi olayyny almak makul bir olacak. Henry uzaktan algylama olayyny sezdikten sonra bir dizi deneyler yapty. 7-8 mil uzaktaki yyldyrym sebebiyle olu?an elektriksel i?areti algylady. 1875’te de Edison, elektrik devresindeki anahtaryn açylyp kapanmasy syrasyndaki y?ymayy uzaktan algylady ve hyzla çaly?malaryna devam ederek dü?ey konumlu tepesi yüklü ve topraklanmy? antenlerini ileti?imde kullanmak üzere patent aldy (?ekil 1.1.1.). 1887 dolaylarynda H. Hertz y?yma olayynyn formüle edilmesi üzerine çaly?ty, ilk kez polarizasyon kavramy üzerinde durdu. 1897'de Liverpool Üniversitesi fizik profesörlerinden Oliver J. Lodge bikonik anten ve anten devresinde ayarly LC devresi için patent aldy (?ekil 1.1.2). Empedans sözcü?ünü literatüre kazandyrdy. 1900'den önce parabolik yansytycylar, mercek antenler, açyklyk antenler,dalga kylavuzlary mikrodalga frekanslarynda kullanyldy. Bu tarihten sonra bu tür antenlerin kullanylmasy uzun bir süre durgunluk dönemi geçirdi. 1930'lardaki radyo elektroni?indeki geli?meler mikrodalga antenlerini tekrar gündeme getirdi.
1901 yylynda Marconi, 15 KW güçlü 820 KHz'lik fan monopol antenle Yngiltere - Amerika arasynda Atlantik üzerinden ileti?imi gerçekle?tirdi (?ekil 1.1.3). 1907 yylynda Zenneck, sadece antenin iyi olmasyny ileti?imin için tek ba?yna etkin olamayaca?yny, yer sisteminin de uygun ?ekilde yapylmasynyn anteni daha verimli kylabilece?ini makalelerinde gösterir. 1916-1920 yyllary arasynda Marconi, iletkenlerle yapylmy? parabolik reflektörün oda?ynda aktif bir anteni kullanarak 3.5 m dalga boyunda elektromagnetik alan y?ymasy gerçekle?tirdi ve ölçülen y?yma diyagramy ile hesaplanan y?yma diyagramynyn uyum içinde oldu?unu gösterdi
1940-1945 yyllary arasy mikrodalga antenlerin ve radarlaryn yo?unluk kazandy?y dönemdir. 1945-1949 döneminde VHF yaryk antenler, halka antenler, dipol ve dilop anten dizileri yo?un olarak kullanylmaya ba?landy ve 1965'de COMSAT'yn ilk jeosenkronize uydusu yörüngeye oturtuldu. Bu uydu ile ileti?im gelecek için büyük umutlar sergiliyordu. Yyl 1969, ve tarih 20 Haziran; insanlyk aya ayak basmy? ve antenlerini ay üzerine yerle?tirmi?ti. O gün, elektronik tarihinin önemli kilometre ta?laryndan biri olacakty.
Günümüzde uzayyn derinliklerine gösterilen dünya üzerinde jeosenkronize ve jeosenkronize olmayan yörüngelerde dönen uydular farkly amaçlar do?rultusunda yer ile ileti?imi sa?lamak amacy ile antenlerle donatylmy?lardyr .Bundan sonra da geli?meler devam edecek ve daha yüksek kazançly kullany?ly antenler üretmek hedef olacaktyr. Örne?in TCRO (sadece TV amaçly antenler) için parabolik reflektör antenlerinin kullanylmasyndaki mukavemet, üretim güçlü?ü gibi de dezavantajlary nedeniyle, iletken düzlemsel levhalar üzerinde olu?turulan mikro?erit anten dizilerinin kullanylmasy gündeme gelmi?tir .Bu de?i?im en iyi elde edilinceye kadar devam edecektir.

UYDU NEDİR ?

UYDU NEDİR ?
Herhangi bir bölgeden gönderilen sinyalleri,üzerinde bulunan elektronik devrelerden geçirerek,almis oldugu sinyali istenilen bölgelere degisik frekans bantlari araliginda gönderen ileri teknoloji ile hazirlanmis cihazlardir. Uydular yeryüzüne gönderdikleri sinyalleri degisen oranlardaki sinyal seviyeleri ile gönderirler ki bu anlatima uydularin ayak izi denir. Uydularin yeryüzüne gönderdikleri sinyaller dBW olarak ifade edilirler. Yeryüzüne gönderilen sinyal seviyeleri degistigi için yayini almak için kullanilan çanak anten çapi da degisecektir.
Uydular sadece televizyon ve radyo gibi iletisimlerinde kullanilmazlar.
Haberlesme Uydulari
Askeri Amaçli Uydular
Meteoroloji Uydulari
Arastirma ve Gözlem Uydulari vb.
Gibi isimler altinda kullanilmaktadirlar. Örneklerini verdigimiz uydularin içinde yalniz haberlesme uydulari olarak adlandirilan uydular, genel olarak ticari amaç ile uzaya gönderilirler. Kullanilan uydularin amaçlarina göre yeryüzüne olan uzakliklari ve çalisma prensipleride degismektedir.
YÖRÜNGE
Uydu yörüngeleri genel olarak dünyaya olan uzakliklarina kullanim amaçlarina ve yörünge düzlemlerine göre isim alirlar. Baska bir deyisle kullanilmasi düsünülen uydunun amacina yönelik olarak yörüngesi degisecektir. Dünyadaki bütün uydular ayni yörünge üzerinde durmazlar. Bunlara örnek verecek olursak Televizyon ve Radyo gibi amaçlara yönelik olan haberlesme uydulari "clarke belt" adi verilen ve yeryüzüne uzakligi yaklasik olarak 36.000 Km olan bir kusak üzerinde bulunurlar. Bu kusak jeosenkron (yeryüzü ile es zamanli) bir yörüngedir.
ENERJI KAYNAKLARI
Uydularin enerji kaynaklari günestir. Uydu üzerinde bulunan günes panelleri sayesinde enerji ihtiyaçlarini karsilayarak,enerji depolama islevini de yine üzerinde bulunan solar bataryalarda muhafaza ederler.
UZAYDA UYDUNUN DENGESI:
Yörüngede bulunan uydular yeryüzünün çekim kuvveti ile merkezkaç kuvvetinin esit oldugu bir ortamda sabit olarak durmaktadirlar. Ancak belirsiz salinimlar yinede meydana gelir. Bu salinimlarin önüne geçebilmek için uydu üzerinde bulunan iki adet denge roketi devreye girer ve uydunun yörünge üzerinde tam olarak sabit kalmasini saglarlar.
UYDUNUN ÖMRÜ
Yaklasik olarak bir uydunun ömrü 12-15 yil kadardir. Aksi bir durum ortaya çikmadigi sürece bir uydunun ömrü üzerindeki denge roketlerinin yakiti ile direkt olarak ilgilidir. Baska bir anlatimla uyduyu dengede tutmaya yarayan roketlerin yakiti bittiginde uydu ömrünü tamamlamis olur.

HZ.MUHAMMET(SAV)

Müminlerin annesi...

Hazret-i Meymune Bint-i Haris

--------------------------------------------------------------------------------

Müminlerin annesi...


İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

İlk nikahı Mesud İbn-i Amr İbn-i Umayr Sakafi ile oldu. Resulullahdan önce Ebu rehme İbn-i Abd ul-Uzza'nın karısı idi. Hicri 7.senede ikinci kocasıda öldü

Zatı Saadetleriyle Evliliği

Resulullah'ın son nikahları kendisiyle oldu. Bu nikahta Hazret-i Abbbas Ibn-i Abdulmuttalib r.a. vekaleten bulunmaktaydı. O sıralarda Zatı saadetleri umre niyetiyle Mekke'ye doğru yola çıkmışlardı. Zatı Saadetleri Umre ehramını bağladıktan sonra 500 dirhem mehriye ile kendilerini nikahladılar. Umre dönüşü Mekke'ye on millik mesafede, Serf mevkinde konakladıklarında Hz.Meymune oraya getirilmişti, evlenme merasimleri burada oldu.



Ahlak ve Adetleri

Hz.Ayşe r.a. anlatıyor:
"Meymune bizim hepimizden fazla Allahından çekinen ve sılayı rahmi gözeten bir hatun idi".

Bir ara bir kadın, hastalığı sırasında adak adamış ce iyi olunca Bettül-Mukaddes'e gidip orada namaz kılayım demişti. Hak Teala kendisine şifa verir. Kadında adağını yerine getirmek için Hz.Meymune'nin yanına gelip izin ister. Hz.Meymune buyurur:
"Mescid-i Nebevi'de kılınacak olan namazın sevabı diğer mescidlerde kılınacak olan namazlardan bin kere fazladır. Sen git Mescidi Nebevi'de namazını kıl."

Bazen borç alır ve hayır işlerine sarfederdi. Bir ara çok borçlanmıştı, borcunu ne şekilde ödeyeceğini kendine sorduklarında:
"Resulullah buyurmuştur, herkes iyi niyetle borçlanırsa, Hak Teala kendisi onun borcunu öder."

Cariyesi bir ara Hz.İbn-i Abbas'ın evine gitmişti. Orada karı koca arasında bazı çekişmeler olduğunu görür, arada ufak tefek incinmeler olduğunu anlar, sorup öğrenmek ister, ev sahibi muayyen günlerde, karısının yatağını ayırmak istermiş. Hz.Meymune bunu duyunca cariyesine:
"Git ve söyle, neden Resulullah'ın usülüne aykırı hareket etmek ister. Bu ginbi durumlarda Resulullah bizim yatağımızda istirahat buyururlardı."

Kendisinden 76 hadis rivayet edilmiştir.

Vefatı

Hicri 51 senede gelin olduğu yerde vefat etti. Düğün merasimin yapıldığı yer onun mezarı oldu. Zatı Saadetlerinin son nikahı olduğu gibi, hatunları arasında en son vefat edenide o oldu.

HZ. MUHAMMED Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği:

HZ. MUHAMMED



--------------------------------------------------------------------------------
Hak din olan İslâm'ın son peygamberi (Hicretten önce 53-H.11/571-632).
Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği:

İnsanlığı hakka ve hakikata sevkedip dünya ve ahiret saadetlerini sağlamak üzere Allah Teâlâ tarafından gönderilen peygamberlerin sonuncusu ve alemlerin rahmeti olan Peygamber Efendimiz, genellikle kabul edildiğine göre 20 Nisan (12 Rabiulevvel) 571 Pazartesi günü Mekke'de doğdu. İslâm tarihi kaynakları, Hz. Peygamber'in nesebi ta Hz. Adem'e kadar sıralanan Şecere tabloları ile belirlemişlerdir. Bu kaynaklarda Hz. Peygamber'in yirminci göbekten atası olan Adnan'a kadar ittifak edilmiş, ancak Adnan'dan sonra verilen isimlerde bazı farklılıklar ortaya çıkmıştır. Ama O'nun Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail soyundan olduğunda şüphe yoktur. Buna göre Adnan'a kadar Rasûlullah'ın şeceresi şöylece sıralanır: Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. En-Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Me'add b. Adnan.

Hz. Peygamber'in doğumundan iki ay kadar önce babası Abdullah, ticarî bir seferden dönüşünde Yesrib (Medine)'de vefat etmişti. Annesi Amine, Kureyş Kabilesinin kollarından Benû Zühre'nin reisi Vehb b. Abdümenaf'ın kız idi. O sıralarda Mekke eşrafı, çocuklarını çölde bir süt anneye vererek emzirme âdetine sahip oldukları için Hz. Peygamber, kendi annesi Amine tarafından ancak bir kaç kez emzirilmiş, süt anneye verilinceye kadar da amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, O'na süt annelik yapmıştı. Daha sonra Mekke'ye komşu çöllerde yaşayan Hevâzin kabilesinin kollarından Benû Sa'd'a mensup Halîme bint Ebî Züeyb, uzun süre Hz. Peygamber'e süt emzirmiştir. Mekke eşrafı tarafından Mekke'nin ağır ve sıcak havası çocukların gelişimine ve sağlıklarına zararlı görülüyor; ayrıca hac münasebetiyle her kesimden insanla temas halinde bulunan Mekke'de arap dili, yabancı tesirler altında kalabildiğinden, fesahat ve belâğata önem veren Mekkeliler çocuklarının dili öğrendikleri ilk yıllarının Arapçanın saf ve bozulmamış şekliyle ve olanca fesahat ve belâgatıyla arı duru konuşulduğu badiyelerde geçmesini gerekli görüyorlardı. Bu bakımdan Araplar arasında fasih Arapçaları ile ün yapmış Benû Sa'd kabilesi arasında yaklaşık ilk iki buçuk yılını geçiren Hz. Peygamber, ileride üstleneceği ilâhî risâlet görevi için hem bedenen, hem de ruhen burada hazırlanmış oluyordu. Hz. Peygamber'in kırk yaşından itibâren yürüttüğü İslâm'a davet vazifesi, kabul etmek gerekir ki, aslında meşakkatli, yorucu, bir takım sıkıntıları olan mukaddes bir vazifedir. İşte bu yorucu ve meşakkatli görevi lâyıkıyla yerine getirebilmek için sağlam ve sıhhatli bir bünyeye sahip olmak gerekiyordu. Hz. Peygamber, böylelikle çocukluğunun ilk yıllarında Mekke'nin boğucu sıcak ve sıtmalı havasından uzaklaşmış, suyu ve havası güzel bâdiyede sağlıklı bir şekilde gelişme imkânını bulmuş oluyordu. Diğer taraftan güzel konuşmanın kitleler üzerindeki etkisi malumdur. İleride muhtelif insan kitlelerine muhâtap olacak bir peygamberin şüphesiz iyi bir dil bilgisine sahip olması ve dili, davasının uğrunda en iyi şekilde kullanması gerekiyordu. İşte bu yönlerden Hz. Peygamber henüz çocukluğundan itibâren davet faâliyeti için hazırlanıyordu. Yalnız kendisi henüz o sıralarda ileride peygamber olacağı konusunda hiç bir bilgiye sahip olmadığından, bu hazırlanma O'nun bizzat iradesi ile ve bilerek olmayıp, Cenâb-ı Hakk'ın yönlendirmesi, kontrol ve murâkabe altında tutması şeklinde cereyan ediyordu. Peygamber Efendimizin süt annesi Halime'nin yanında iken vukû bulan "Göğsünün yarılması" (Şerhu's-Sadr veya Şakku's-Sadr) olayını da yine davete hazırlık olarak değerlendirmek gerekir. Bu olayda Hz. Peygamber'in göğsü, görevli iki melek tarafından yarılmış, kalbi çıkarılarak Şeytanın ve nefsin tasallut ve saptırmasından arındırılmış ve Zemzem'le yıkanarak tekrar yerine konulmuştur. Böylece Hz. Peygamber, rûhen davete hazırlanmış oluyordu.

Şerhu's-sadr olayından sonra süt anne halime tarafından Mekke'ye getirilerek öz annesi Amine ve dedesi Abdülmuttalib'e teslim edilen Hz. Muhammed (s.a.v.), altı yaşına kadar annesi Amine'nin yanında kaldı. Bu sıralarda Amine, Hz. Peygamber'i de yanına alarak Medine'deki akrabalarını ziyarete gitmişti. Bu vesile ile, altı yıl kadar önce Medine'de ölen eşinin kabrini de ziyaret etmiş olacaktı. Bir ay süren bir misafirlikten sonra Mekke'ye dönerken henüz Medine'den pek fazla uzaklaşmadan Ebvâ denilen köyde Âmine aniden rahatsızlandı ve vefat etti; oraya da defnedildi. Artık hem yetim, hem de öksüz kalan çocuğu bu yolculukta kendilerine refakat eden dadı Ümmü Eymen Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti. Yaşlı dede, kalben büyük bir muhabbet beslediği bu yavruyu sevgi ve rahmetle iki yıl bağrına bastı. Abdülmuttalib'in temsil ettiği Hâşimoğullarının Mekke'deki itibârı ile Abdülmuttalib'in şahsî özellik, kabiliyet ve ahlâki faziletleri ve özellikle bir zamanlar yeri kaybolan kutsal Zemzem suyunu olgunluk devrelerinden tekrar bulup çıkarmış olması, onun Mekke'de kendisine son derece saygı duyulan, sözüne itibâr ve itâat edilen bir reis hâline gelmesini sağlamıştı. Abdülmuttalib, Kâbe duvarına bitişik olarak sırf kendisine mahsus serilen minderde ve Mekke idare meclisi hüviyetini taşıyan Dâru'n-Nedve'de Mekke halkının çeşitli problemlerini dinler ve çözüm yolları arardı. Dedesi Abdülmuttalib'in yanından hiç ayrılmayan küçük Muhammed (s.a.v.), Dâru'n-Nedve'de yapılan idareye ve çeşitli problemlere ait müzâkerelerde de dedesinin yanında bulunuyor ve daha o yaşlarından itibaren zulmün hâkim olduğu Mekke toplumunda ortaya çıkan problemleri, insanların dinî, idârî, iktisadî, ilmî, ictimâî yönlerden nasıl bir bataklığın içinde bulunduklarını yakından görüp idrâk ediyordu.

Hz. Peygamber sekiz yaşına geldiği zaman Abdülmuttalib seksen iki yaşına erişmişti ve yaşlı bünye, uğradığı hastalıklara tahammül edemeyerek bu dünyadan ayrıldı. Abdülmuttalib vefatından önce sevgili torununu oğulları arasında, Hz. Muhammed'in babası Abdullah'la ana-baba bir kardeş olan Ebû Talib'e teslim etmişti. Artık Hz. Muhammed (s.a.v.) sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar amcası Ebu Talib'in yanında kalmıştır.

Gelecekte peygamber olacağı hakkında ne kendisinin ne de çevresinin kesin bir bilgisi olmadığından, tâbiîdir ki Hz. Peygamber'in bu devrelerdeki hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ancak sadece Hz. Peygamber'i değil, aynı zamanda diğer Mekkelileri de ilgilendiren bazı olaylarda Hz. Peygamber'in aldığı yer ve oynadığı rol, kaynaklarımızda tespit edilmiştir. Bu devreye ait mevcut bilgiler arasında şüphesiz önemli olanlarından birisi, Hz. Peygamber'in Râhib Bahîrâ ile karşılaşması meselesidir. Hz. Peygamber on iki yaşlarında iken amcası Ebû Tâlib ile birlikte Şam'a doğru yol alan ticarî bir kervana katılmış ve kafile Şam yakınlarında Busrâ adlı bir mevkide mola verdiği zaman buradaki manastırda bulunan Bahirâ adlı râhib, İslâm kaynaklarına göre Hz. Peygamber'deki özelliklere bakarak O'nun ileride çıkması beklenilen son peygamber olabileceği kanâatine varmıştı. Müsteşrikler bu olayı kendi yanlı bakış açıları ile ele alarak İslâm'ın doğuşunda Hristiyan rûhiyâtının etkileri olduğunu, Râhib Bahîrâ'nın dinî telkinlerinin tesirinde kalan Hz. Muhammed'in bu dinî şuuru geliştirerek ileride İslâm'ı ortaya attığını iddia ederlerse de, İslâmiyet'in temelini oluşturan tevhid akidesi ile Hristiyanlığın temeli olan teslis * inancının aslâ bağdaşamaz bir karakterde oluşu, İslâm'ın Hristiyanlık'da mevcut teslis düşüncesini şirk olarak kabul etmesi, bu iddiânın ne derece asılsız ve gülünç olduğunun en açık delillerindendir (geniş bilgi için bkz. Bahîrâ maddesi).

Hz. Peygamber, bu ilk seferin ardından daha sonraki yıllarda diğer amcaları ile birlikte Mekke. dışına yapılan bazı ticari seferlere katılmış, muhtelif bölgelerde yaşayan insanların farklılık arzeden dinleri, örf ve âdetleri, hal ve vaziyetleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Peygamber Efendimizin daha sonraları İslâm'ı tebliğ ederken bu bilgilerinden istifade etmesi tabiî olduğuna göre cereyan eden bu olayları da O'nun peygamberliğe ilmen hazırlanması olarak değerlendirmek gerekir.

Cenâb-ı Hakk'ın kontrol ve murâkabesi, müstakbel peygamberi rûhen de davete hazırlıyor ve cahiliye döneminin her türlü şirk ve sapıklığından, kötülük ve ahlâksızlığından uzak tutuyordu. Mekkelilerin dinî bir âyini ve bayramı olan Büvâne'ye çocukluk yıllarında amca ve halalarının zorlamaları ile götürülen Hz. Muhammed (s.a.v.), âdet üzere diğer akrabalarının yaptığı şekilde burada hazır bulundurulan bir puta tapmak içiri sıraya girdiğinde, henüz kendisine sıra gelmeden ilâhi bir ikaz ile puta tapmaktan alıkonulmuş ve olayın haşyeti içerisinde Hz. Peygamber kısa bir baygınlık geçirmişti. Bu olaydan sonra artık akrabaları O'na putlara tapmak için her hangi bir ısrarda bulunmadılar. Tabîidir ki Peygamber Efendimiz çocukluk yıllarından itibâren hayatı boyunca aslâ hiç bir puta tapmadığı gibi, onlar adına kurban kesmemiş, putlar adına kesilen hayvanların etini yememiş, onlar adına yemin etmemiş, hatta onların adını dahi ağzına almaktan hoşlanmadığını belirtmişti.

Geçim sıkıntısı çeken amcası Ebû Tâlib'e yardımcı olmak için gençlik yıllarında Mekkelilere ücretle çobanlık yapan Hz. Muhammed (s.a.v.), çobanlığı sırasında Mekke'nin dağdağalı, debdebeli, şirkin hâkim olduğu havasından uzaklaşarak tabiatla karşı karşıya gelmiş, bu anlarda muhakeme ve idrâk gücü gelişerek herşeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Allah'ın varlığı ve birliğini, O'na eşler koşmanın sapıklık olduğunu iyice kavramış, karşılaştığı bir takım sıkıntı ve meşakkatler O'nu rûhen olgunlaştırmıştı. Çobanlık yaptığı günlerden birisinde sürüsünü bir çoban arkadaşına emanet ederek Mekke'de tertiplenen gece eğlencelerini seyretmek için kırdan şehire inen Hz. Peygamber, eğlence yerine gelip oturur oturmaz Cenâb-ı Hakk'ın kendisine verdiği bir uyku ile, içkilerin içildiği, oyunların oynandığı, ahlâksızlıkların yapıldığı bu işret âlemini seyretmekten dahi alıkonulmuştu. Bir başka sefer yine böyle bir eğlenceyi seyretme arzusu aynı şekilde engellenmiş; artık bir daha da Hz. Peygamber böyle bir şeye teşebbüs etmemiş, istek de duymamıştı.

Hz. Peygamber yirmi yaşlarında iken Mekkeliler ile Hevâzin kabilesi arasında Ficâr Harbi vukû buldu. Aslında savaşabilecek bir yaşta ve güçte olmasına rağmen Hz. Peygamber bu harpte sadece savaş alanının gerisine düşen okları toplayıp amcalarına vermekle yetinmişti. Böylece genellikle cephe gerisinde bulunmasına rağmen bu olayın O'nda harp taktik ve teknikleri, sevk ve komuta gibi konularda tecrübeler oluşturduğu bir gerçektir. Peygamberliğinden sonra dahi hatırladığı zaman bir üye olarak katılmaktan şeref ve iftihar duyduğunu açıkça belirttiği Hılfü'l-Fudûl ise hemen bu savaştan sonra gerçekleşmişti. Bu vesile ile Hz. Peygamber, cemiyet meselelerini yakînen tanımış, câhiliye toplumunda güçlünün güçsüzü nasıl ezdiğini, güç ve kuvvet karşısında zâlimlerin nasıl eriyip titrediğini örnekleriyle görmüştü.

Yirmibeş yaşında bizzat kendisinin idare ettiği bir ticaret kervanı Hz. Muhammed'i Hz. Hatice ile karşılaştırdı ve aralarında gerçekleşen evlilik, Hz. Muhammed'in amcası Ebû Tâlib'in yanından ayrılıp yeni bir aile yuvası kurmasını sağladı. Hz. Peygamber'in bu evlilik dolayısıyla Hz. Hatice'den altı çocuğu olmuştu. Bunlardan dördü kız olup Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsüm ve Fâtıma adlarını almışlardı. Bunların dördü de babalarının peygamberliğine erişmişler ve O'na iman ederek hicret etmişlerdir. Oğulları ise Kasım ve Abdullah adını taşıyordu. Hz. Peygamber'in ilk oğlunun adı Kasım olduğu için kendisine Ebû'l-Kâsım künyesi verilmişti. Bazı kaynaklar bunlardan başka Hz. Peygamber'in Tayyib ve Tâhir adında iki oğlu daha olduğunu zikrederken, diğer bazı kaynaklar bu son iki ismin Abdullah'ın lâkabı olduğunu belirtmişlerdir. Hicretten sonra doğan oğlu İbrahim ise Mısırlı câriye Mâriye'dendir. Hz. Peygamber'in bütün erkek çocukları henüz küçük yaşlarda vefat etmişlerdi.

Hz. Hatice ile evliliğinden sonra Peygamber Efendimiz ailenin geçimini ticaret yoluyla sağlamaya çalışmış, bazan ortaklık yoluyla, bazan müstakil olarak ticaret yapmıştı Hz. Muhammed (s.a.v.), bu ticarî muamelelerindeki dürüstlüğü, doğru sözlülüğü, ahde vefası, âdil ve âlicenâb davranışları, herkes hakkında iyimser davranıp elinden gelen iyilik ve yardımı yapması, yoksulun, muhtacın elinden tutması, yakınlarına ve akrabalarına karşı gösterdiği ilgi, ahlâkî olgunluk ve rûhî üstünlükleri ile derhal temâyüz etmiş, çevrede herkesin güvenip itibar ettiği, sayıp sevdiği bir kişi hâline gelmişti. Bu sebeple Mekkeliler kendisine "el-Emîn = güvenilir kişi" lâkabını vermişlerdi.

Hz. Peygamber'in otuz beş yaşında iken meydana gelen Kâbe tâmiri olayı ve bu olay sırasında el-Haceru'l-Esved'in* yerine konması meselesinde Mekke sülâleleri arasında çıkan ve kanlı bir çatışmaya dönüşme temâyülü gösteren anlaşmazlığı herkesi memnun edecek bir tarzda ve âdil bir şekilde çözmesi, O'na duyulan güveni daha da artırmıştı.

Allah'ın mukaddes evi Kâbe'nin tâmiri dolayısıyla herkeste olduğu gibi Hz. Muhammed'de de dinî duygu ve heyecanlar şüphesiz harekete geçmiştir. Bu sebeple O'nda bu yıllardan itibâren Rabbi ile başbaşa kalma arzusu görülür. Bir de buna toplum içinde işlenen haksızlıklar, zulümler, ahlâksızlıklar, din adına icrâ edilen sapıklık ve akılsızlıklar eklenecek olursa, Hz. Muhammed'in böylesi câhilî bir toplumdan kendisini uzak tutarak yalnız, sessiz, sakin bir mağarada bir süre uzlete çekilmesinin sebebi daha iyi anlaşılır. Artık otuz beş yaşından itibâren Hz. Peygamber, belli zamanlarda özellikle Ramazan ayı boyunca Mekke'den uzaklaşıyor, uzlet yeri olarak kendisine seçtiği Hıra dağındaki bir mağarada günlerini geçirerek Cenâb-ı Hakk'ın varlığını, birliğini, kudret ve azametini, O'nun gücü karşısında mahlûkatın aczini ve zayıflığını düşünüyor; Rab Teâlâ'nın insanlara sonsuz nimetlerini, buna karşı insanoğlunun nankörlüğünü, onların dinî, siyasî, ictimâı, ahlâkî vs. yönlerden içerisine düştükleri kötü durumları hatırlıyordu. İşte bu uzlet,günleri Hz. Peygamber'i rûhi, ahlâkî bir olgunluğa götürdüğü gibi tefekkür ve istidlâl melekelerini geliştirerek aklî ve ilmî bir yüceliğe de eriştirdi

Peygamberimizin hanımlarından:

Peygamberimizin hanımlarından:
MEYMUNE BİNTİ HÂRİS



Hz. Meymune, Hz. Abbas’ın hanımı Ümm-i Fadl’ın kızkardeşi idi. İlk önce cahiliyye devrinde Mesud bin Amr ile evlenmişti. Ondan ayrılınca, Ebû Rühüm bin Abdiluzza ile nikâhlandı. Bu da vefat edince dul kaldı.
Meymune dul kaldı

Resulullah efendimiz, Hicretin yedinci senesi Hayber’in fethinden sonra, Zilkade ayında, umre niyeti ile yola çıktı. Cuhfe’de bulunduğu sırada Hz. Abbas ile buluşunca, Hz. Abbas, “Ya Resulallah! Meymune binti Hâris dul kaldı. Onu kendine hanımlığa alsan olmaz mı” diye teklifte bulundu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz Ebu Rafi ile ensardan bir zatı Mekke’ye dünürlüğe gönderdi.

Hz. Meymune, Resulullahın kendisine dünür olduğu haberini deve üzerinde iken alınca, dedi ki:

- Deve de, üzerindeki de Resulullahındır.

Peygamber efendimizin teklifini severek kabul etti. Bu işin gereğinin yapılmasını da ablası Ümm-i Fadl’a, o da kocası Hz. Abbas’a bıraktı.

Böylece Hz. Abbas, Hz. Meymune’nin nikâhlanmasında vekil oldu. Resulullah efendimiz Mekke’de umreyi tamamladıktan sonra, Medine’ye dönerlerken Şerif mevkiine gelince, Hz. Abbas, dörtyüz dirhem mehir ile Hz. Meymune’yi Resulullaha nikâhladı. Burada düğün merasimi de yapıldı.

Hz. Meymune, Resulullahın nikâhı ile şereflenen, son hanımı oldu. Peygamberimiz bundan sonra bir daha evlenmedi.

Hz. Meymune çok hayır yapar, ibadette bulunurdu. Dinî emir ve yasaklara da son derece dikkat ederdi. Hz. Aişe onun hakkında buyurmuştur ki:

- Meymune bizim hepimizden fazla Allahü teâlâdan korkan ve sıla-i rahmi, yani yakın akrabaları gözeten bir hanım idi.

Hz. Meymune bazan borç alır ve hayır işlerine harcardı. Bir ara çok borçlanmıştı. Bunu nasıl ödeyeceğini sordukları zaman dedi ki:

- Resulullah efendimizden işittim. Buyurdu ki: “Herkes iyi niyetle borçlanırsa, Allahü teâlâ onun borcunu öder.”

Beni Mekke’den çıkarınız!

Hz. Meymune 671 senesinde Mekke’de hastalandığında dedi ki:

- Beni Mekke’den çıkarınız! Çünkü Resulullah efendimiz, benim Mekke’nin dışında vefat edeceğimi haber verdi.

Kendisini çıkardıkları zaman, Resulullaha nikâhı yapılmış olduğu yerde vefat etti. Cenaze namazını yeğeni Hz. Abdullah bin Abbas kıldırdı. Cenazesi kaldırılacağı zaman Hz. Abdullah şöyle dedi:

- Bu Resulullahın hanımıdır. Cenazeyi fazla sallamayın ve edeple yola devam edin.

Hz. Meymune, Resulullahın son nikâhı olduğu gibi, hanımlarının da en son vefat edeni idi.

Kendisinden 46 hadis-i şerif veya başka bir rivayete göre 76 hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan 7 tanesi Buhârî ve Müslimde, diğerleri de çeşitli hadis ve fıkıh kitaplarında vardır.

Hz. Meymune’nin ismi daha önce "Berre" iken, Resulullah efendimiz değiştirerek “Meymune” yaptı