20 Kasım 2007 Salı

koç burcu özellikleri

TEMEL ÖZELLİKLER

Yönetici Yıldızınız: Mars (Çekicilik, savaş ve seks temsilcisi)
Grubunuz: Ateş, pozitif
Burcunuzun cinsiyeti: Erkek
Üstün yeteneğiniz: Canlılık ve hareket
Özelliğiniz: Yeni girişimler, cesaret ve atılganlık
Emeliniz: Öncülük, liderlik, yol göstericilik
Amacınız: Başarı ve zafer
Yenmeniz gereken huyunuz: Sabırsızlık
Uğurlu gününüz: Salı
Uğurlu sayılarınız: 6, 9, 15, 343, 2618
Uğurlu taşınız: Pırlanta
Uğurlu renkleriniz: Kan kırmızısı, nar çiçeği
Uğurlu çicekleriniz: Lale, papatya
Uğurlu kokularınız: Manolya, lavanta, ıtır
Hoşlandığınız müzik: Hızlı tempolu parçalar ve marşlar
Olası hastalıklarınız: Baş ve böbrek hastalıkları, yanıklar
Çok iyi anlaştığınız burçlar: Aslan, Yay
İyi anlaştığınız burçlar: Boğa, İkizler, Kova, Balık
Kötü anlaştığınız burçlar: Yengeç, Terazi, Oğlak
Ne iyi ne kötü: Başak, Akrep
Başarılı olacağınız meslekler: Politika, organizatörlük, yöneticilik, endüstri, mühendislik, işletemecilik, komutanlık, kimyacı, operatör, demir ve çelik işleri, makine, mizah ve fıkra yazarlıgı, eleştirmenlik, ressamlık, müzik, artist, konfeksiyonculuk, parfüm işleri
Burcun ünlüleri: Charlie Chaplin, Descartes, Dr. Yıldırım Aktuna, Fatih Sultan Mehmet, Johann Sebastian Bach, Marlon Brando, Neşe Karaböcek, Ömer Şerif, Tenesse Williams, Sakıp Sabancı, Vincent Van Gogh, Yüksel Uzel, Zeki Alasya

GENEL ÖZELLİKLER

Koç, Zodyak’ın ilk burcudur, bu nedenle yeni başlangıçları ve doğumu temsil eder. Koç insanı doğal, içgüdüsel, taze, saf ve hayattan zevk alan bir yapıdadır. Böylece, bir yapı meselesi olarak, birlikte olduğu insanları yoran çekingenlik de ona yabancıdır.

Hayat onlar için heyecanlı bir macera anlamındadır. Her şeyden önce hayatın sunduklarını yakalamak ve her yönüyle hayatın tadını çıkarmak isterler.
Bazıları Koç’ta tipik egoistlik özelliklerinin bulunduğunu düşünürler, çünkü o, başkalarının kendi hakkında ne düşündüğünü, hareketlerinin onaylanıp onaylanmadığını öğrenmeye çalışmaz. Başkalarının, onu bildiğinden şaşırtmasına izin vermez. Koç, yaşamın her anında daimi bir meydan okuma görür. Koç insanı kendisini, cesareti, bireysel inisiyatifi ve enerjisi ile gösterir. Diğer yandan bunlar onun doğuştan gelen önderlik özellikleridir. Bunlar, yalnız hareket etme olarak da anlaşılabilir, aslında Koç her koşulda çok rahat yaşayabilir.

Koç insanı anlık tepkiler gösterir, bütün cesareti, enerji ve yaratıcılığı anlık bir meydan okumadır. Bu nedenle hiçbir şeyden çözülmemiş sorunlar kadar nefret etmez. Uzun süre çabalaması gerektiğinde sık sık tahammülünü kaybeder. Böylece, aslında uğrunda bütün gücünü harcadığı bir şeye, gerçekten ulaşmak istemediği izlenimi yaratır.

Son karar adımını atmakta tereddüt eder. Büyük amaçları, Koç’u gerçekte sadece global olarak ilgilendirir. Küçük detaylar, ufak tefek noktalar ona dehşet verir.

Koçlar “ıvır zıvır” ile uğraşmayı başkalarına bırakır ve ayının postu paylaşılmadan yeniden ava çıkarlar. Devamlı yenilik peşinde olma dürtüsünü hayat boyu bastıramazlar, aksi halde kişiliklerini kaybederler. Açıklık ve dürüstlükleriyle ara sıra diğer insanları yaralarlar. Aslında yaralama düşüncesi akıllarından bile geçmez.

Koç insanları, bazılarının bakış açısına göre kader tarafından korunurlar. Çünkü, kozmik sistemimizde hayat veren ve hayatı koruyan Güneş, en büyük etkisini bu burçta gösterir.

Koç doğallığını, kendine hiçbir sınır koymamasına ve koydurmamasına borçludur. Koç insanları, küstahlık içeren davranışlar gösteren kişileri, açık ve arkadaş canlısı olmasına rağmen yanına yaklaştırmaz; bunlar pek küstahlık sayılmasa da. Koç’un yanına yaklaşıp kartlarına bakmaya cesaret eden kişi, mantığının soğukluğunu ve keskinliğini hisseder, sınır dışına sürülür.

Kendisini sınırlanmış ve başarısı engellenmiş hissettiği anda, Koçun içindeki savaşçı tabiat, birdenbire canlanır. Diğer yandan Koç toleranslı ve birine analık edebileceği zaman yardımseverdir. Bir Koç’a bir şeyi beğendirmeye çalışmak, zor ve yorucu bir iştir. Bununla birlikte Koç’un yardımseverliğini reddettiğinizde, karşınızda yaralanmış ve hayal kırıklığına uğramış bir insan bulursunuz. Çünkü, aldırmaz görünmesine rağmen, o aşırı derecede hassas ve duygusaldır. Paylaşma ve yardım teklifinin reddi durumunda tepkisi, depresif bir halde içe dönme olabilir, fakat kendini ilkel bir öfke ve kızgın bir hava içine sokar. Ama bu durumundan çabuk kurtulur. Yeni bir yardım önerisi sunar, böylece Koç’ların yeni bir özelliği ortaya çıkar: Hastalık derecesinde sabırsızlık.

Koç insanları, genelde dış görünüşten de kolayca tanınabilirler. Çalı gibi, burunlarına kadar uzanan kaşları ve bariz yüz hatlarıyla bir Koç’u düşünmek için, fantaziye fazla ihtiyaç yoktur.

Gerçekten de Zodyak’taki Koç’ların, kavga meraklısı Koç’larla çok ortak noktaları vardır. Başlarını eğer ve hiçbir uyarıda bulunmadan saldırırlar. Kesinlikle etkili olan bu taktiğin bazen acı verdiğini, özellikle de başlarının çok yandığını dikkate almazlar. Zaten alsalardı, Koç olamazlardı. Koç, er yada geç yüzünden veya kafasından yaralanırsa şaşırmayın. Onun dış görünüşü, yukarıda anlatıldığı gibi saldırıya hazır bir Koç gibidir; baş önde, tıpkı bir yayın kirişi gibi gergin...

aslan burcu özellikleri

24 Temmuz 23 Ağustos TEMEL ÖZELLİKLER

Yönetici Yıldızınız: Güneş (En üstün güç temsilcisi)
Grubunuz: Ateş, pozitif
Burcunuzun cinsiyeti: Erkek
Üstün yeteneğiniz: Plan kurma
Özelliğiniz: Cömertlik
Emeliniz: Yükseğe ulaşmak
Amacınız: Çok şeye kavuşmak
Anahtar Sözcüğünüz: Yaratıcılık
Yenmeniz gereken huyunuz: Kendini beğenmek
Uğurlu gününüz: Pazar
Uğurlu sayılarınız: 1, 4, 34, 653, 6743
Uğurlu taşınız: Elmas, sarı safir, sarı pırlanta
Uğurlu renkleriniz: Koyu sarı, altın sarısı, sarı krizantem ve orkide
Uğurlu çicekleriniz: Kırmızı gül, sarı krizantem ve orkide
Uğurlu kokularınız: Misk, portakal çiçeği ve gül
Hoşlandığınız müzik: Neşeli ve oynak parçalar
Olası hastalıklarınız: Kalp ve kan dolaşımı hastalıkları
Çok iyi anlaştığınız burçlar: Yay, Koç
İyi anlaştığınız burçlar: Başak, Terazi, İkizler, Yengeç
Kötü anlaştığınız burçlar: Akrep, Kova, Boğa
Ne iyi ne kötü: Balık, Oğlak
Başarılı olacağınız meslekler: Askerlik, doktorluk, kimyacı, dişçi, güzellik uzmanı, kara hava denizle ilgili işler
Burcun ünlüleri: Ahu Tuğba, Alexander Dumas, Alfred Hitchcock, Benito Mussolini, Bernard Shaw, Bill Clinton, Coco Chanel, Debussy, Dustin Hoffman, Fidel Castro, Gönül Yazar, Henry Ford, Madonna, Mata Hari, Napoleon Bonaparte, Neil Armstrong, Robert de Niro, Robert Redford, Uğur Mumcu


GENEL ÖZELLİKLER

Aslan, kişiliğinde canlılığı, yaşam gücünü, ihtirası, yiğitliği ve asaleti temsil eder. Yürüyüşü, canlı hareketleri, sıcaklığı, sağlam ve sakin görünüşü ile tanınır. Asla kendisinden şüpheye düşürmeyecek güçlü bir yapıya sahiptir ve son derece sıcak kalplidir.
Doğallığı neredeyse çocuksu cazibesi ve gözlerinde parıldayan yaşam sevinci, birçoklarında reddedilemez etki bırakan bir çekim gücüne dönüşür. Böyle seçkin yeteneklere sahip bir başka burç yoktur.
Asalet, cesaret, doğru sözlülük, azim, sevme yeteneği, büyüklük, iyilik, gerçekten kurallara göre bir kişilikte birleşebilir. Bunun yanında, kibir, gurur, hakimiyet, küstahlık, kendini beğenmişliği de vardır ve eğer bu kötü huyları atarsa, çekilmez, bencil bir krala dönüşebilir. Kesin olan şey, bu özelliklerin ve burada sayılamayacak eğitim, arkadaş etkisi ve sosyal çevre gibi faktörlerin değişik kişiliklere yol açabileceğidir. İdeal durumlarda dürüst, sıcak kalpli, geniş ve iyi insanlarla karşılaşabilir.
Şaşırtıcı olan Aslan insanlarının büyük problemleri çözerken bile, sakinliklerini çabuk kaybetmeleridir. Kendilerine verdikleri değere bağlı olan ve her problemi çözmelerine yarayan güçlü azim, onları gıpta edilecek derecede hoş gösterir. Canlıları anlama ve dikkatlerini her şeyin özüne yöneltme yetenekleri vardır. Bu özelliği onu korkulan bir eleştirmen yapar. Gözüne batan her şeyi acı alaylar, yaralayıcı sözler, ve en iyi durumda kırıcı bir imayla acımasızca eleştirecektir.
Eleştirileriyle bir insanı kırıp kırmadığı onun için önemsizdir. Başka bir fikrin doğruluğunu kabul etmemekte direnir. Onun kararları hatasızdır.
Genellikle doğru olan öğütlerini severek paylaşır birisinin bunu isteyip istemediği önemsizdir. Tamamen iyi yüreklilikle buna teşebbüs eder, ama bazen bu öğütler, bazılarına fazla gelebilir ve bu yönüyle sevilmeyebilir. Aslanın yapısı herkese hoş gelmez.
Ayrıca hakimiyet hırsı, ilk bakışta anlaşılmasaydı gizli kalabilirdi. Aslan başka türlü yapamaz. Her şeye ve herkese hükmetmelidir. Buda onunla ilişkiyi zorlaştırır. Öte yandan çok duygusaldır. Eğer birisi ondan şüphelenmeye veya yeteneklerini sınamaya kalkarsa, hemen yakıcı cevaplarına maruz kalır. Bu tür bir yaklaşım, onu çok derinden yaralayacak ve tepkisi herkesi şaşırtacak kadar sert olacaktır. Ama ümitsizliği uzun sürmez, çünkü temel yapısı iyimserdir. Yaşama sevinci yüzeye çıkar.
Sevdiği ve kendisini seven sadık insanı ortada bırakmaz. Dürüsttür, eğilimlerini bilen birisi, ona güvenebilir. Kendini feda etme derecesine varabilen iyi kalpliliği, verdiği sözlerden anlaşılabilir.
İnsanları tanıma konusunda pek iyi değildir. Saf, çocuksu olabilir. Kötü niyetli insanlar tarafından kullanılma veya aldatılma tehlikesi içindedir. Yalancılar ve sahtekar işadamları için, o iyi bir kurbandır, onun iyi şöhretini ve güvenilir kişiliğini kullanarak herhangi bir kirli işe onu bulaştırmak isteyebilirler. Aslan insanları “hayatını sanat gibi yaşayanlara” hayrandırlar. Ama sanatla, basitliği birbirinden ayırt edemezler. Onlara uymaya şeyleri taklit etmeye çalışırlar. Bu yüzden ciddi sorunlarla karşılaşabilirler. Aslan insanı, esprili, girişken ve konuşkan bir dosttur. Şehrin gizli ama seçkin yerlerini bilir ve en iyi yemeğin nerede yenebileceği, en ilginç insanların nerelere gittiği gibi konulardan haberdardır. Onu sanat olaylarında, antika dükkanlarında ve bitpazarlarında görebilirsiniz, buraları iyi koku alan burnuyla bulur. Güçlü kişisel cazibesi ve doğallığıyla yeni insanlarla tanışması kolay olur. İnsanlar onun dostluğunu ararlar. Bir Aslanla arkadaş olmak herkes için kazançtır. İyimser canlılığı, etrafına da bir ferahlık yayar. Huzuru kendine güveni, bazen kendine fazla değer verme ve kibire dönüşebilir. Bunun için onu ciddiye alan ve eleştirme cesareti olan arkadaşlar seçmesi önerilir. Kibrinin ve gururunun tehlikeli sınırlarını aşmayı biliyorsanız, uzun tartışmalardan sonra yanına yaklaşabilirsiniz. O zaman mantıklı biri olabilir.
Hırsına bağlı olan bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, işte ve özel hayattaki başarısının temelidir. Bir şeyi ele alış biçimi, yapılaşmış yetenekleriyle birleşerek, ona doğuştan gelen bir lider kişiliği verir. Aslan insanları gerekirse inisiyatifi ele alırlar. Dizginler ondayken, hiç bir şey kötü gitmez. Onun için sorumluluk taşımak bir zahmet değildir ve “her şeyi iyi gitmeli” fikri, en zor durumları bile kolayca halletmesini sağlar. Ayrıca olayları büyütmeyi severler, ne zor bir işle uğraştıklarını gösterip hedefledikleri ilgi ve takdiri toplamak isterler.
Birisi ona yardım teklifinde bulunursa, gururu yüzünden reddedecektir. Böyle bir olay onun için yerin dibine geçmek gibidir.
Aslan insanları, genellikle çok aktif ve dinamiktir. Fakat avare ve tembel bir şekilde vakit geçirmeyi de onlardan iyi kimse bilemez. Uzun uzun “keyifli tembellik” yapmaları olasıdır. Hassas ve gururlu ruhlarını iyileştirmek için gerekirse hile yapabilirler.
Aslan burcu gücünü ve motivasyonunu fikirlerinden alır. Bir şeyden tam emin değilse veya kendinden şüphe ediyorsa, içindeki itici güç eksik demektir.
Aslan insanları, aile kurmaya karar verirlerse, dürüst iyi kalpli ve sevgi dolu bir eş ve ebeveyn olurlar. Yine de devamlı haklı olma iddiasına ve hakimiyet hırsına eğilimlidirler. İş hayatında durumları o kadar iyi değilse ve sosyal itibar sorunları varsa, dört duvar içinde özellikle çocuklar, hangi yoldan onun kalbine ulaşabileceklerini hemen öğrenirler. İlgi odağı olup eğilimlerinden emin olunduğu ve öğütleri dinlendiği sürece çok uyumludurlar.

Öğretmen Şiirleri

VAZGEÇMEMELİYİM SENDEN

Sana anlamlar yüklemeliyim
Tadılmamış, bilinmemiş
Tomurcuklar getirmeliyim dallarına.
Sen öldürsen de beni kışları
Baharları başkasına versen de
Vazgeçmemeliyim senden.

Sana ışıklar getirmeliyim
Bozulmamış, koklanmamış
Masallar anlatmalıyım saçlarına.
Sen incitsen de beni sözlerinle
Şefkatimi küçümsesen de
Bırakmamalıyım seni.

Sana ırmaklar getirmeliyim
Yüzülmemiş, kirletilmemiş
Denizlere ulaştırmalıyım ellerini.
Sen görmezlikten gelsen de
Sevgimin karşılığı var zannetsen de
Düşündürmemeliyim seni.

Sana sağlıklar bulmalıyım
Söylenmemiş, yazılmamış
Tazelikler açtırmalıyım yollarına.
Sen bilmezlikten gelsen de
Günahlarını bana yüklesen de
Vurmamalıyım seni.

Sana oyuncaklar almalıyım
Yapılmamış, oynanmamış
Düşler bulmalıyım geleceğine.
Sen hazırlıksız yakalansan da
Gözyaşlarını savunmasız bıraksan da
“Ben artık büyüdüm” desende
Ne bırakmalı, ne düşündürmeli seni
Vurmalarına izin vermemeli.

Ben kimim biliyorsun yavrucuğum
Saçlarını düşünmeliyim.
Düşlerinin yollarını hazırlamalı
Tüm kapıları açık tutmalıyım.
Sana imgeler yüklemeliyim
Ve seni sevmeliyim bu halinle
Vazgeçmemeliyim yüreğinden.

ögretmen şiirleri

Öğretmenim

Yolsuz köye gittin yaya
Gönül verdin çağdaşlığa
Karanlığı del dedinya
Deleceğim öğretmenim

Olur ettin olunmazı
Deldin kaleminle taşı
Bil dedinya bilinmezi
Bileceğim öğretmenim

Karanlığı yırta yırta
Çıkacağız aydınlığa
Işık ol da ak dedinya
Akacağım öğretmenim

Kin gütmedin yüreğinde
Hoş gördün hep densizi de
Her bir cani sev dedinya
Seveceğim öğretmenim

Sor dedinya sen her şeyi
Gör dedinya gercekleri
Yik dedinya hurafeyi
Yikacagim ögretmenim

Kuru ekmek zeytin yedin
Karda kışta sürgün gittin
Bildiğinden hic dönmedin
Ne büyüksün öğretmenim

Bir köy öğretmeninin yaşadıkları

Emmi, Karlı dağların tepesinden
Soğuk suların gözesinden,
Dağların bittiği,ufukların tükendiği yerden,
Köyümü sana anlatayım mı?

Yaya yürünen karlı yolları
Geçiyor insanların sabırla şükürle yılları,
Gelmeyecek yolcuyu bekleyen gözleri
Mustafa emmiyi İsmail dayıyı sana anlatayım mı?

İstersen anlatmayayım yavruların yalın ayağını
Anlatayım sana ineklerini, koyunlarını
Doktoru isteyen yok veteriner arayanı
Çocuklarınsa şamarlandığını anlatayım mı?

Bunların yok başka düşüncesi karınları doydumu
Hele birde bol demlediysen demsiz çayı
Ama sen beceremezsin kırtlamayı
Yeğeninin çektiklerini anlatayım mı?

Defter yok kalem yok, Nasıl okutursan okut
Dimağlara birşeyler ek sonra unut
Ben beceremiyorum okutabilirsen gel sen okut.
Çalışsanda emeklerinin boşa gideceğini anlatayım mı?

Fatma yine dersine çalışmamış,
Murat kalemsiz gelmiş,
Ali defterini evde unutmuş.
Bunlardan banane diyemediğimi anlatayım mı?

Yanlızlıkla geçen günlerimi,
Elbisesi yırtık, lastiği delik öğrencilerimi.
Birde beni mektupsuz bırakan EMMİMİ
Vefasız çıkan sevdiklerimi anlatayım mı?

Yinede güzeldir diye kendimi avuttuğumu
Bekliyorum,gelmeyeceğini bildiğim yolcuyu
Zaten kaybedersem birde umudumu
Burada yok olup gideceğimi anlatayım mı?

Ama ben ayakta durmalıyım anlatmalıyım davamı
Eğitmeliyim yarının büyüğü yavruları
Ben erisem bile saçmalıyım etrafıma ışığımı
Sen bilirsin davamı ama sanada anlatayım mı?

Aşkta kazanma vakti

Her zaman kaybeden taraf mısınız? Üzülmeyin şimdi kazanma sırası sizde.
Aşkta kaybetmemek için ilk kural, aşık olduğunuzda 'görme duyunuzu' yitirmemeniz. Yıllar sonra, "Ah ben bunları nasıl fark edemedim" diyenlerden olmamak için lütfen iki gözünüzü birden yummayın. En büyük hatalardan biri bir insana kayıtsız şartsız bağlanmaktır.

Aşk acısı çekenlerin en yoğun hataları; kaybetmeyi en başta kabullenmeleri. Aşk bir 'sığınak' da değildir. Ama birçok insan, bazı şeylerden kaçmak istediğinde kendine bir aşk buluyor ve yanılıyor.

Yeni bir aşk geçmiş yaraları iyileştirebilir. Ama onu gerçekten bir merhem olarak kullanıp, "İyi ki sen varsın, yoksa bugün ben yoktum" gibi itiraflar, aşkı yavaş yavaş törpülemeye başlar.

Israr ve yapışkanlık... Aşk bunlardan hiç hoşlanmaz. Elinizde olana yapışır ve her ne olursa olsun ilişkiyi sürdürmeye çalışırsanız, baştan kaybedersiniz. Bir rüya ya mı aşıksınız, yoksa gerçek olan bir şeye mi? Karar verin.

Aşk, dedektifliği kaldırmaz. Elinizde bir büyüteç, onu inceleyip, kusur arama işleminden vazgeçin. Önce dürüstçe şuna karar verin: Bu insanın düzelmesini kendi iyiliğiniz için mi istiyorsunuz, onun iyiliği için mi? "Aşık olduğum kişi şöyle olmalı" formülleriyle her gün kusur düzeltme memuru gibi hareket ederseniz, o aşkın vay haline!

Aşkı cinsellikle ayırt edebiliyor musunuz? Aşk öncelikle yürek ve beyin işidir. Birçok şeyi günlerce paylaştıktan sonra cinselliği denemek daha anlamlı. Cinselliği çoğu kez bir kısır döngü içinde yaşamak yerine, sevildiğinizi veya sevilebilir olduğunuzu hissedin, hissettirin.
buketforum.com

Aşk , Sevgi Duası

Rabbim
Bir insan koy kalbime
Ama o insan senin de
sevdigin olsun Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanin kalbi Seninle sevisen bir mabed olsun.
Beni öyle bir insanla bulustur ki benden önce
Onunla bulusmus olan sen olasin Onunla el ele tutustugumuzda
Ikimizin uzerinde Senin elin olsunBana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayimBana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acilan iki pencere olsun Onunla oyle bir yolda yürüyelim ki
Kilavuzumuz sen olasin ey Rabbim
Oyle bir sevgili verki bana
Ona sarildigimda kainat bize baksin
Birbirine sarilsinSevgimiz kurtla kuzulari baristirsin
Bize bakip seytan Adem'e secde etsin
Günah sevap ugruna kendini feda etsin
Olüler birer birer uyansin sevgimizleBize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin Oyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin
Ve desin ki;"Bak ya Muhammed bak su sevgililere onlar bizde... bizde onlardayiz.
Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..
Allah Askimizi öyLe cok seviyorki binlerce insana yasatiyor

Yine aylardan kasım Aşk neleri affeder neleri affetmez? Aşkın affettiği hatalar nelerdir?

Yine aylardan kasım
Bugün içimde tutamadığım yağmurlar vardı... Saldım en dönülmez rüzgarlarla şehrin üstüne...
Ben koyu karanlık düşlerle beslenirken, şehir çoktan bir gözyaşı seline teslim olmuştu bile...
Yollarda belli belirsiz bir görünüp bir kaybolan insanlar ve onların ıslak kaldırımlar da
bıraktıkları ayak izleri siliniyordu her şişşek çakışında...
Her bir zerrenin yere vuruşu, vururken çıkardığı ses, sanki içime vuruyordu, insanların bir şeyleri biribirinin yüzüne vurması gibi... Öyle, kasım rüzgarları rahmetle beraber yüzümü yalayıp geçmiyor, aksine içime içime doluyor,
yüreğimin etrafında buzdan bir duvar örüyordu sanki...

"Kasım AŞK''ın olduğu kadar; hüznün, en unutulmaz, en düşünelisi, belki de anısı en bol olan ayıdır..."

Yine aylardan kasım, sanki sende kaldı bir yarım"...
Bir yarım değil, aksine bütünüm sende kaldı, sende saklı ey bilinesi sevgili...Sevdiğim...Seveceğim...Sevgi''m...


Aşk neleri affeder neleri affetmez? Aşkın affettiği hatalar nelerdir?
Hepimiz insanız ve ilişkilerde hata yapabiliriz. Bazı hatalar var ki, bunlar kolaylıkla affedilebilir. Bazıları ise kesinlikle affedilmemeli.

İşte affedilebilecek ve affedilmeyecek hatalar...

Affedilebilir ya da affedilmez...

Küçük yalanlar: Henüz tanışma evresinde sizin ilginizi çekebilmek için söylediği yalanları affedebilirsiniz. Ya da ilişkiniz sırasında sizi üzmemek için başvurduğu zararsız yalanlar da affedilebilir.

Öfke anındaki tepkiler: Bazı insanlar öfkelendiklerinde ağızlarından çıkanı kulakları duymaz. Bu bir kişilik özelliğidir ve kolay kolay değişemez. Onurunuzu zedelemeyecek şekilde söylenmiş sözler affedilebilir.

Randevuya gelmemek ya da gecikmek: Elinde olmayan bir sebepten dolayı (hastalık, trafik v.b) randevusuna geciken ya da gelmeyen sevgilinizi affedebilirsiniz.

Özel günleri unutmak: Özellikle erkeklerde görülen bir durum. Eğer özel günlerinizi unutmayı alışkanlık haline getirmiyorsa, onu affetmenizde sakınca yok. Ancak bir daha unutmaması konusunda mutlaka uyarıda bulunun.

Yeterince vakit ayırmamak: Zaman zaman insan kendi dışındaki sebeplerden dolayı ilişkisine vakit ayıramayabilir. Bunu sorun etmemek gerekiyor. Ancak siz hep son sırada kalıyorsanız dikkat etmelisiniz.

Sorumsuzca davranmak: İlişkilerde her iki tarafın da aynı sorumluluk bilincine sahip olması pek mümkün değil. Bu yüzden bir taraf, diğerinin açığını kapayacak. Size zarar vermediği sürece sorumsuz davranışlar affedilebilir.

Aileye, arkadaşlara düşkünlük: Bu da aşırıya kaçmamak koşuluyla affedilebilecek bir olay.

Küçük ayrılıklar: Tartışmalar bazen istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bir taraf diğerine öyle hissetmese de "Bitti artık" diyebilir. Pireye kızıp yorgan yakmayın. Birkaç günlük ayrılık sizi kendinize getirecektir.

Kaçamak bakışlar: Zaman zaman sevgilinizi başkalarına bakarken yakalayabilirsiniz. Bu sizi sevmediği anlamına gelmez.

Meraklar ve hobiler: Her insanın yapmaktan zevk aldığı hobileri vardır. Hobisine zaman harcıyor diye sevgilinizi terk etmeye kalkmayın.

Şiddet: Size bir fiske bile vuranı asla ama asla affetmeyin. Affederseniz emin olun aynı şeyi, hem de bu kez daha şiddetlisini yapacaktır.

Aldatmak: İşte affedilmeyecek bir hata daha. Aldatmışsa, size aşkı eskisi kadar güçlü değil demektir. Affetseniz bile emin olun bir kez daha aldatılacaksınız. Aldatana kesinlikle bir şans daha vermeyin.

Büyük yalanlar: Hayatınızı etkileyebilecek yalanlardan söz ediyoruz. Örneğin evli olduğu halde "Evli değilim" demesi gibi. Bu tür bir yalanı yakaladığınızda onu hemen postalayın.

Umursamazlık: Yanınızda yokmuşsunuz gibi davranıyorsa, sizinle ilgili hiçbir şeyle ilgilenmiyorsa ondan uzak durun.

Cimrilik: İşte kötü bir özellik daha. Paraya cimri olan aşkına da cimridir. Sizinle ilk tanıştığında para saçan sevgiliniz artık öyle değilse, "Güle güle" demenin zamanı gelmiştir.

Aşağılamak: Sizi herkesin önünde küçük düşürüyorsa, onurunuzu kıracak hareketlerde bulunuyorsa, sakın affetmeyin. Affederseniz, söylediği her şeyi kabullenmiş olursunuz.

Saygısızlık: Bir ilişkide sevgi kadar saygı da önemlidir. Kişiliğinize saygı göstermeyen insanla sakın ama sakın birlikte olmayın.

Değiştirmeye çalışmak: Sizi ya olduğunuz gibi kabul etmeli ya da bu işe hiç başlamamalı. Başladıktan sonra değiştirmeye çalışıyorsa, affedilmeyecek bir hata yapmış demektir.

Kabalık: Hiç kimsenin bir başkasına kaba davranmaya hakkı yoktur. Kabalığı alışkanlık haline getirmiş kişiyi düzeltemezsiniz. Hemen ayrılın.

Alkol ve uyuşturucu: İlişki başladıktan sonra sevgilinizin alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark etmişseniz bir an önce onu terk edin.

50 KİŞİLİK PASTA TARİFİ VE RESMİ

50 KİŞİLİK PASTA TARİFİ VE RESMİ
Malzemeler: (50 kişilik)
Alt kat Pandispanya (madeira keki - 30 cm.)
• 625 gr.un
• 2 paket kabartma tozu
• 550 gr. yumuşak tereyağı
• 550 gr. toz şeker
• 10 yumurta
• 4 yemek kaşığı limon suyu
Üst kat Pandispanya (madeira keki - 23 cm.)
• 450 gr. un
• 1 paket kabartma tozu
• 350 gr. yumuşak tereyağı
• 350 gr. toz şeker
• 6 yumurta
• 2 yemek kaşığı limon suyu
İç malzemesi:
• Keki ıslatmak için süt
• Frambuaz sosu (hazır dondurma soslarından) ya da frambuaz reçeli / marmelatı da kullanabilirsiniz.
• Dondurulmuş frambuaz
Krema için:
• 6 paket toz krem şanti
• 6 çay bardağı soğuk süt
Bunun yerine pastacı kreması da kullanabilirsiniz:
• 1 litre süt
• 8 yemek kaşığı un
• 4 paket vanilya
• 2 su bardağı toz şeker
• 1 yemek kaşığı tereyağı
Üst kaplama ve süsleme için:
• Pembe ve beyaz renkli şeker hamurları (1′er kg.)
• Süsleme için minik şekerlemeler
• Yenilebilir simli tozlar
• Gıda boyası kalemleri (ya da yumurta akı, gıda boyası ve pudra şekeri ile hazırlayacağınız icing)
• Çeşitli kurdeleler ve istediğiniz süsleme malzemeleri

DEPREM ÇANTASI







DEPREM ÇANTASI

Depremdensonra ki 72 saat içerisinde, aile fertlerinin ihtiyaçlarınıkarşılayacakları malzemelerini koydukları çantadır. Depremden sonrayardım ulaşması zaman gerektireceğinden, ilk 72 saat boyunca ihtiyaçduyulacak en acil nitelikteki malzeme ve evrakın birarada bulunduğudeprem çantasının muhakkak her evde hazır bulundurulması zorunludur.

Bu Çantada;

1- Aile Kimlik Bilgileri
Aile bireylerinin isimleri,
Kurum, Emekli, Sosyal Sigorta Numaraları,
Aile Bireylerinin Okul Ve Mesleki Bilgileri,
Önemli Sağlık Bilgileri (Bir kağıda yazılacak ve kapaklı bir naylon poşete konulacak)

2- Kıymetli Evrak Çantası
Ziynet eşyaları,
Bono, tahvil vb,
Banka hesap numaraları. (Bir kağıda yazılacak ve kapaklı bir naylon poşete konulacak)

3- Diğer İhtiyaç Listesi
Pilli radyo ve yedek pilleri,
El feneri ve yedek pilleri,
İlkyardım çantası, kitapçığı
Sürekli kullanılması gereken ilaçlar (kalp, damar, tansiyon, şeker ve hormon ilaçları vb. gibi)
Enerji veren yiyecekler
Şişe suyu,
Mendil,
Tuvalet kağıdı,
Kağıt havlu
Yedek cep telefonu ve şarjı
Bir miktar para
Battaniye
Eldiven, giyecek, ayakkabi,
Düdük,
Çok amaçlı çakı
Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ve ev hayvanları için özelmalzemeler. (Bebekler için bebek bezi, biberon, mama, vb., bayanlariçin hijyen kiti, evcil hayvanlar için battaniye, mama vb.)
İçinde önemli telefon numaralarının, iletişime geçilecek kişilerinbilgilerinin, önemli evrakların fotokopilerinin bulunduğu su geçirmeyenbir dosya bulunmalıdır.
Çantaya konulacak yiyecek ve içeceklerbelirli zaman aralıkları ile yenilenerek saklanmalıdır. Çanta dışetkilerden etkilenmeyecek ve kolay ulaşılabilecek şekilde muhafazaedilmelidir. Çantanın bulunacağı yer hakkında aile bireylerine bilgiverilmedir.

Okuldaki öğrenciler için hazırlanan bir acil durum çantasında bulunması gerekenler:

Öğrencilerin aileleriyle ilgili bilgiler
Aile fotoğrafı
Yaş grubuna uygun küçük oyuncaklar
Yiyecek
Bir şişe su

Heraltı ayda bir hazırlık çantasındaki piller, reçeteli ilaçlar, su veyiyecek tazeleriyle değiştirilmeli. Bu işlem yaz-kış saatiuygulamasında saatlerin yeniden düzenlendiği hafta sonlarındayapılabilir.

Ayrıca, teknolijideki gelişmeleri dikkate alarak,cep telefonu ile internet kullanımı konusunda bilgi edinilmesi önemtaşımaktadır. Zira, cep telefonlarının çalışmadığı acil durumlarda dahiinternet kullanımı mümkün olabildiğinden, deprem gibi olağanüstüdurumlarda cep telefonundan internet yolu ile yardım temin edilebilir.

DEPREMDE YAPMAMIZ GEREKENLER 2

DEPREMDE YAPMAMIZ GEREKENLER 2
« : 19 Kasım 2007, 18:58:42 »
DEPREMDE YAPMAMIZ GEREKENLER 2
DEPREM ÖNCESİ

Deprem öncesinde, sırasında, sonrasında, nasıl hareket edeceğinizi belirleyin.
Deprem başladığı zaman nasıl hareket edeceğinizi ve nerelere saklanacağınızı önceden planlayın.
Bulunduğunuz mekanı dışarı çıkarken size engel olmayacak şekilde dizayn edin.
Kaçış yolunuz üzerindeki sandalye, masa, saksı, tabure gibi cisimleri kaldırın.
Dışarı çıktığınızda nerede bekleyeceğinizi önceden belirleyin.

DEPREM DURUM PLANINI UYGULAYIN
Yapmış olduğunuz planı çeşitli aralıklarla uygulayarak pekişmesini sağlayın. Böylece deprem sırasında ve sonrasında nasıl hareket edeceğiniz alışkanlık haline gelmiş olur.
Evinizin, işyerinizin ve okulunuzun tahliye planları için farklı senaryolar uygulayın.
Kendinize şu soruları sorun;
Tek kişiysek ne kadar sürede çıkarız?
Yanımızda çocuklarla ne kadar sürede çıkarız?
Eşimiz ve çocuğumuzla ne kadar sürede çıkarız?
İşyerimizi ne kadar hızlı boşaltırız? gibi sorular sorun ve bu soruların yanıtını bulmak için tatbikatlar yapın.
Tatbikatı, yaşadığınız yerdeki (apartman, okul, işyeri) insanlara haber vererek yapın.
Habersiz yapacağınız tatbikat, yaşadığınız yerdeki insanların paniğe kapılmalarına neden olabilir.

İLK YARDIM EĞİTİMİ ALIN
Ailenizin ve yakın çevrenizin en azından temel yaşam desteği verebilecek ilk yardım eğitimi almasını sağlayın.

YAŞADIĞINIZ YERİ DEPREME GÖRE DÜZENLEYİN
Sağlık kuruluşları hariç, evinizde, işyerinizde ve okulunuzda jeneratör varsa, bunların otomatik olarak devreye girmesini önleyin. Otomatik olarak devreye giren jeneratörler doğal gaz sızıntısıyla birlikte patlamaya neden olabilmektedir.
Bulunduğunuz mekanda üzerinize düştüğü zaman tehlike yaratabilecek gardrop, vitrin, kitaplık, portmanto gibi ağır eşyaları monte ettirin.
Tavanlarda büyük avizeler varsa bunları daha sade şeylerle değiştirin.
Vitrinlerde bulunan tehlike yaratabilecek cam eşyaları alt gözlere alın.
Mutfak dolaplarının üst gözlerinde bulunan, çelik tencere, cam kavanoz gibi tehlike yaratabilecek cisimleri mutfak tezgahlarının altına yerleştirin.
Elektrik ve doğal gaz sistemlerinin periyodik kontrollerini yaptırın.
Binanızda hasar varsa, uzmanlara kontrol ettirerek, zarar gören yerleri onarın.
Bulunduğunuz yerde bina giriş kapılarının dışarı açılmasını sağlayın. Çünkü içeri doğru açılan kapılar panik sırasında sıkışmalara neden olmaktadır.
Tüpgazla çalışan banyo şofbenlerini kullanmadığınız zamanlar kapalı tutun.

DEPREM ÇANTASI ÇOK GEREKLİ DEĞİL
Deprem çantası oldukça tartışmalara yol açan bir konu haline· gelmiştir. Öyle ki insanlar evlerinin içinde kocaman bir çantayı her gittikleri yere yanlarında taşımaktadırlar.

Peki Deprem Çantası neden çok gerekli değil?
Dünyanın hiç bir yerinde insanlar deprem sonrasında açlıktan ölmemiştir. Tam tersine her zaman gelen yardımların çoğu yiyecektir. Her hangi bir çantada yiyecek saklanması oldukça anlamsızdır.
Büyük bir deprem sonrasında insanların bir an önce dışarı çıkmaları gerekmektedir. Bu nedenle yazılan tüm malzemeleri doldurduğumuzda en az 15 kilo ağırlığında olacak olan çantayı dışarı taşımak güçtür ve önemli zaman kaybına neden olacaktır. Deprem çantasıyla zaman kaybetmek yerine eğer arabanız varsa arabanızın bagajına koyacağınız bir kaç battaniye ve kışlık giysi yeterlidir. Arabanız yoksa kışlık giyeceklerinizi kapının kenarına asın ve çıkarken elinize alarak dışarı çıkın. Bunun dışında büyük hacimli çantalar hazırlayarak evden çıkışınızı güçleştirmeyin.
DEPREM SIRASINDA

KESİNLİKLE PANİĞE KAPILMAYIN
Panik, sadece deprem veya yangında değil yaşamımızın her anında· bize zarar vermektedir. Deprem sırasında paniğe kapılmazsak hem kendimizin hem de yanımızda bulunanların yaşamlarını kurtarabilmek için daha sağlıklı kararlar verebiliriz.

YAŞAM BOŞLUĞU: Geniş hacimli, ağırlık merkezi düşük, dayanıklı cisimler enkaz haline gelen binalarda, üzerlerine düşen kolon, kiriş veya tavan tarafından tamamen yok edilmemektedir. Çamaşır makinası, büro tipi buzdolabı, bulaşık makinası v.b. cisimler, çöken duvar, kiriş ve kolonların yönünü değiştirerek insanların nefes alarak yaşayabilecekleri boşluklar oluşturabilirler. İşte bu boşluklara Yaşam Boşluğu adını veriyoruz. Yaşam boşluklarında cenin pozisyonu alarak kalabiliriz.

NEDEN CENİN POZİSYONU: Cenin pozisyonu maksimum küçülme yapabildiğimiz bir pozisyondur. Cenin pozisyonunu basit olarak, ellerimizi başımızın arasına alıp, ayaklarımızı karnımıza çekerek küçülebildiğimiz bir pozisyon olarak tarif edebiliriz. Bu pozisyonu alarak, sırtımız, yanına yattığımız nesneden 10 – 15 cm. açıkta durmalıyız. Bu pozisyonda kalarak hem üzerimize düşebilecek cisimleri gözler, hem de böbreklerimizden birinin zarar görmesine engel oluruz.

BİNA İÇİNDEKİ KORUNMA BÖLGELERİ

YATAK ODASI: Yatak odalarında deprem sırasında yatağın her iki yanına yatmak iyi bir korunma sağlayabilir. Enkaz altına gelen bir binada yatağın üst ve altı tamamen tahrip olurken yatak kenarlarında bir insanın korunacağı kadar yaşam boşluğu kalmaktadır. Yatakların yanlarına cenin pozisyonu alarak yatmak yatak odasında yapılacak en akılcı harekettir.

Yurtlarda Ranza Yanları: Yurtlarda korunacak tek yer ranzaların yanlarıdır. İki katlı demir çerçeveli ranzalar da çökme sırasında tam yok olmamakta, kenarlarında yaşam boşlukları
meydana gelmektedir.

BANYOLAR: Banyolarda bulunan döküm küvetlerin yanlarında önemli yaşam boşlukları oluşmaktadır. Deprem sırasında eğer banyodaysak bu tür küvetlerin yanına cenin pozisyonunda yatma yapılacak en sağlıklı harekettir.

Çamaşır Makinaları; Üzerine düşen ağır cisimlerin baskısı altında ezilen, büzülen ama kesinlikle yok olmayan çamaşır makinalarının yanına, cenin pozisyonu alınarak yatılmalıdır

SALONLAR: Çekyat Kenarları İçi eşya veya kitap dolu olan çekyatlar iyi bir korunma alanı yaratmaktadırlar. Üzerlerine düşen ağır cisimlere karşı esneyerek direnen çekyatların kenarlarında da önemli yaşam boşlukları oluşmaktadır.

Para Kasaları; İşyerlerinin çoğunda ve bazı evlerde de bulunan çelik para kasaları önemli bir korunma alanıdır. Bu tür cisimlerin kenarlarında da kurtarma çalışmaları sırasında önemli yaşam boşlukları tespit edilmiştir.

Çeyiz Sandıkları; İçi dolu olan eski çeyiz sandıkları da düşen tavanları tutarak önemli yaşam boşlukları oluşmasına neden olmaktadır.

MUTFAKLAR: 17 Ağustos ve 12 Kasım kurtarma çalışmaları sırasında en fazla canlı, mutfaklardan çıkarılmıştır.
Bulaşık Makinaları Aynı çamaşır makinası gibi bulaşık makinası da direnmekte ve yanında önemli yaşam boşluklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Fırınlar Tek başına fazla koruyucu özelliği olmamakla birlikte, mutfak tezgahı içinde bulunan bulaşık makinası ve buzdolabı ile birlikte çok büyük yaşam boşluklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Buzdolapları Salınımın artması nedeniyle devrilme tehlikesi olsa bile, iyi monte edildiği takdirde tek başına mutfağın önemli bir bölümünü ayakta tutacak özelliğe sahiptir.

ZEMİN KATTAKİLER
Zemin katta oturanlar için dışarı çıkabilmenin koşullarını iyi· saptamak gerekir. Bu koşullar değişken ve belirleyicidir. Bu nedenle zemin katta oturuyorsanız çıkmalısınız diyemeyiz.

Zemin katta acil çıkışı engelleyen faktörler:
Bireylerin yakınlarına olan sorumluluğu
Dairenin planı
Fizyolojik yetersizlik (bedensel engelli)
Psikolojik yetersizlik (şok, kararsızlık, ruhsal hastalıklar, v.b.)

Zemin kat çıkışı için bir süre vermenin anlamı yoktur. Çünkü verilen10 – 15 saniyelik çıkış zamanı en az 150 km. uzakta olan bir depremdeki P ve S dalgaları arasındaki yaklaşık mesafedir. Odak noktası yaklaştıkça bu süre de azalır. Bu nedenle süre vermekten çok zemin kattakilerin çıkabilecekleri en kısa sürede dışarı çıkması tavsiye edilmektedir. Diğer katta bulunanlar ise Deprem Durum Planına göre önce evlerinin içinde belirlemiş oldukları korunma bölgelerine saklanmalıdırlar.

AŞAĞIDAKİLERİ KESİNLİKLE YAPMAYIN
Saklanmak için masaların altına girmeyin.
Kapı pervazlarının altına girmeyin.·Binanın kendi yapı elemanı olan kolon, kiriş gibi cisimlerin altında beklemeyin.
Alt ve üst kata çıkmak için bile olsa merdivenlere koşmayın.
Pencerelerden ve bolkanlardan uzak durun. Asansörü kullanmayın.

NEDEN ?
Masaların altına girme düşüncesinin temelinde, binaların deprem yönetmeliğine uygun ve zemin etütlerinin doğru yapılmış olması yatmaktadır. Masanın altına girerek sadece yukarıdan düşen cisimlerden korunabiliriz. Bina yıkılacak olursa masalar da bina ile birlikte yerle bir olmaktadır.
Aynı şekilde kapı pervazları, kolon ve kirişler de can kurtarma yerine tam tersine insanların yaşamlarına mal olmaktadır. Körfez ve Düzce depremlerinde yüzlerce insan, bilinçli olarak bu tür yerlere saklanmış ve tümü yaşamını kaybetmişti. Kolon ve kirişler kurtarma çalışmaları sırasında bir çok insanın çıkarılmasını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ayrıca bina yıkıldığı zaman üzerimize ilk düşecek cisimler de bunlardır. Deprem sırasında sarsıntı nedeniyle pencerelerden düşerek hayatınızı kaybedebilirsiniz. Binanız yıkılmasa bile merdivenler zarar görebilir. Panik halinde dışarı çıkmaya çalışırken yıkılmış veya kısmen zarar görmüş merdivenlerden düşerek zarar görebilirsiniz.

UYKUDA YAKALANDIYSANIZ
Birinci kat bile olsa, ne zaman başladığını bilemiyorsak yatağımızın yanında cenin pozisyonunda bekleyelim.

OKULDAYSANIZ
Eğer bina deprem yönetmeliğine uygunsa bir sıra veya masa altına ya da binanızdan kuşkuluysanız sıra aralarına cenin pozisyonunda yatınız.

TREN – METRO GİBİ ARAÇLARDAYSANIZ
Yetkili anonslarına göre hareket edelim.
Asla treni terketmeyin.
Başınızı koruyup bekleyin.
Asla çakmak kullanmayın, nerede olursanız olun.

OTOBÜSTEYSENİZ
Otobüs duruncaya kadar koltuğunuzun arasına veya koridorda cenin pozisyonunda yatın.

AÇIK / KAPALI STADYUMDAYSANIZ
Kesinlike paniğe kapılmayın.
Asla kapılara gitmeyin.
Mümkünse stadın ortasına gidin.
Anonslara göre hareket edin.

TİYATRO – SİNEMADAYSANIZ
Kesinlikle paniğe kapılmayın.
Yetkili anonsları bekleyin.
Kapılara koşmayın.
Başınızı koruyarak ve sıra arasında cenin pozisyonuna geçin.
Tavanda saklanan avize gibi şeyler varsa başka bir yere geçin.

OTELDEYSENİZ
Odada en güvenli noktayı belirleyin.
Otel güvenlik talimatını okuyun ve katta bulunan acil çıkış· noktalarını öğrenin.
Seyahate çıkarken yanınıza küçük bir radyo ile el lambası almayı ihmal etmeyin. (Riskli bölgeler için)
Asansör kullanmayın.
Deprem sırasında yaşam boşluğunda cenin pozisyonunda ya da yatak yanında aynı pozisyonda depremin bitmesini bekleyin.

ASANSÖRDE İSENİZ
Deprem anında asansördeyseniz, kat çıkış düğmelerine basıp, asansörü katta durdurup, en seri şekilde asansörü terkedin.

ALIŞVERİŞ MERKEZİNDEYSENİZ
Tezgah yanlarında cenin pozisyonunda durun.
Raflardan uzak durun.

YERALTI ÇARŞISINDAYSAK
Yer üstünden daha güvendesiniz, asla çıkışlara koşmayın. Deprem sonrası (elektrik yoksa) duvarları takip ederek dışarı çıkın.

ARABADAYSAK
Güvenli bir yere yavaşlayarak yanaştırmaya çalışın, etrafta bina, direk yoksa arabada kalın.
Yolu kapatmamaya özen gösterin.
Köprülerden, alt ve üst geçitlerden ve binalardan mümkün olduğunca uzağa park etmeye çalışın.
Eğer tünel gibi ya da yüksek binalı bir sokaktaysanız, arabadan çıkıp yanında cenin pozisyonuna geçin.

AÇIK HAVADAYSAK
Üzerinize birşeyin düşmeyeceği güvenli bölgeye doğru hareket edin.
Giderken başınızı koruyun.
Pencerelerden, binalardan, elektrik tellerinden uzak, boş ve açık güvenli bir noktaya doğru gitmeye çalışın.
DEPREM SONRASINDA

ÇÖKEN BİR BİNADAN KURTULMUŞSANIZ
Kendi binanızda ve yan binalarda enkaz altında yaralılar varsa, onlara yardım edin.
Görünürde yaralı yoksa, enkazın belli yerlerinden içerde kimse olup olmadığını sesle araştırın.
Ses aldığınız andan itibaren enkaz altındaki insanla diyolağa girerek onunla konuşun ve moralini düzeltmeye çalışın.
Arama kurtarma ekipleri gelmeden içinde canlı bulunduğunu saptadığınız enkazı terk etmeyin.
Ekipler geldikten sonra çekilin ve ancak sizden yardım istenince yardım edin.

ENKAZ ALTINDA KALMIŞSANIZ
1. Moralinizi bozmayın.
2. Enkaz altında başka canlı varsa, onunla konuşun. Moraliniz düzelir.
3. Vücudunuzun altına halı, kilim gibi şeyler çekmeye çalışın.
4. Duvara vurabilecek pozisyona gelmeye çalışın.
5. Elinizle duvara vurarak işaret verebilecek pozisyona gelin.
6. Sürekli bağırarak enerji tüketmeyin.
7. Enkaz üzerinde çalışanların seslerinin kesildiği an, enkaz altında kalan insanların seslerini duyabilmek için dinleme yapıldığı andır. Bu anda herkes susar ve enkaz altında kalan birileri varsa onlardan ses almaya çalışılır. İşte bu sessizlik anında her türlü gürültüyü yaparak aşağıda olduğunuza dair işaret verin.
8. Duvara vurabilecek haliniz yoksa, bağırın veya duvarı tırmalayın.
9. Kurtarma ekiplerinin size yaklaşmaya başladığını hissettiğiniz zaman onları yönlendirmeye çalışın.
10. Enkaz altında sıkışıp kaldıysanız, kurtarılana dek, belki de 5 – 6 gün beklemek zorunda kalabilirsiniz. Bu yüzden enerjinizi boşa harcamayın.

DEPREM SONRASI NELER YAPMALIYIZ

PANİK YOK
Deprem sırasında olduğu gibi deprem sonrasında da bulunduğumuz mekanı terk ederken olabildiğince hızlı ama sakin hareket etmeliyiz. Panik yapmaya başladığınız andan itibaren artık hata yapmaya başlar ve yaşamınızı tehlikeye atarsınız. Kitlesel bir afet sırasında, iletişim ve ulaşım çökebilir ve organizasyon bozuklukları yaşanabilir. Buna bağlı olarak profesyonel arama kurtarma ekipleri gelinceye dek belki de 48 saat depremzede kendi başının çaresine bakmak zorunda kalabilir.

ATEŞ YAKMAYIN
Deprem sonrasında kibrit, çakmak gibi patlamalara neden olabilecek nesneleri kullanmayın. Işık kaynağı olarak sadece fener kullanın.

KONTROL EDİN
Dışarı çıkarken komşularınızı da kontrol edin. Bina yıkılmamış olsa bile her hangi birinin üzerine düşecek ağır bir cisim onun yaralanmasına neden olabilir.

HABER ALIN
Radyo dinleyerek, yetkililerden deprem hakkında sağlıklı bilgiler almaya çalışın.

ARTÇI ŞOKLARA DİKKAT
Ana şoktan sonra gelecek olan artçı şoklar hasar görmüş binaları yıkabilir.
Binanıza girmeden önce çok iyi kontrol edin. Hasar varsa kesinlikle içeri girmeyin.

BİNANIZIN ÖNÜNDEN UZAKLAŞIN
Deprem sonrasında, dışarı çıktıktan sonra binanızın önünde beklemeyin. Daha önce tespit ettiğiniz toplanma bölgesine gidin.

FISILTI GAZETESİNE İNANMAYIN
Deprem öncesinde ve sonrasında sadece yetkililerin açıklamalarını dikkate alın. Depremi önceden saptamak günümüz teknolojisiyle imkansızdır. Bu nedenle kulağınıza gelen deprem fısıltılarına inanarak onları yaymayın. Bu tür dedikodular paniğe yol açarak hayatın normale dönmesine engel olmaktadır.

TELEFONLARINIZI KULLANMAYIN
Depremin ilk saatlerinde, acil durumlar dışında sebebi ne olursa olsun telefonları kullanmayın, yakınlarınızı aramayın. Depremin ilk saatleri acil müdahale ekiplerinin yönlendirilmesi açısından çok önemlidir.
Deprem sonrası telefonlar kilitlendiği için arama kurtarma ekipleri haber almakta zorlanmaktadırlar

MİMARSİNANIN HAYATI VE ESERLERİ

MİMARSİNANIN HAYATI VE ESERLERİ
« : 20 Kasım 2007, 20:35:55 »
Hayatı==
[[Resim:Mimar Sinan.JPG|thumb|right|200px|Mimar Sinan heykeli, [[Büyükçekmece, İstanbul]]]]
Mimar Sinan'ın, [[Kayseri]]'nin [[Ağırnas]] köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. [[1511]]'de [[Yavuz Sultan Selim]] zamanında devşirme olarak [[İstanbul]]'a geldiği bir söylentiden ibarettir bu konuda hiçbir bilgi yoktur. Ancak [[cumhuriyet]]in ilk yıllarında yapılan Antropolojik araştırma Türk asıllı olduğunu ortaya çıkarmıştır. {{kaynak göster}} Mimar olarak Yavuz Sultan Selim'in [[Mısır]] seferine katıldı. [[1521]] yılında [[Kanuni Sultan Süleyman]]’ın [[Belgrad]] Seferine [[Yeniçeri]] olarak katıldı. 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, [[1526]] [[Mohaç Meydan Muharebesi]]'nden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfi ettirildi.

[[1533]] yılında [[Kanuni Sultan Süleyman]]’ın [[İran]] Seferi sırasında [[Van Gölü]]'nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. [[İran]] Seferinden dönüşte, [[Yeniçeri]] Ocağında itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, [[1537]] Korfu, Pulya ve [[1538]] [[Moldavya]] seferlerine katıldı. [[1538]] yılında Hassa başmimarı oldu.

Mimar Sinan’ın, Mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: [[Halep]]’te [[Husreviye Külliyesi]], [[Gebze]]’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da [[Hürrem Sultan]] için yapılan [[Haseki Külliyesi]]dir. Halep’teki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli cami tarzı ile, bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilave edilerek yan mekanlı cami tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarlarının [[İznik]] ve [[Bursa]]’daki eserlerine uyulmuştur. Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imaret ve misafirhane gibi kısımlar bulunmaktadır. Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesinde renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede cami, türbe ve diğer unsurlar ahenkli bir tarzda yerleştirilmiştir. Mimar Sinan’ın [[İstanbul]]’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mimari unsurları taşımaktadır. Cami, medrese, sübyan mektebi, imaret, darüşşifa ve çeşmeden oluşan külliyede cami, diğer kısımlardan tamamen ayrıdır.

Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki İstanbul'daki [[Şehzade Camii]] ve külliyesidir. Dört yarım kubbenin ortasında merkezi bir kubbe tarzında inşa edilen Şehzade Camii, daha sonra yapılan bütün camilere örnek teşkil etmiştir.

[[Süleymaniye Camii]], Mimar Sinan’ın [[İstanbul]]’daki en muhteşem eseridir. Kendi tabiriyle kalfalık döneminde, [[1550]]-[[1557]] yılları arasında yapılmıştır.

[[Resim:Selimiye Camii.jpg|thumb|200px|right|[[Selimiye Camii]]'nden bir görünüş]]

Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, seksen yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, [[Edirne]]’deki [[Selimiye Camii]]dir ([[1575]]).

Mimar Sinan, Mimarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraştı. Zaman zaman eskileri restore etti. Bu konudaki en büyük çabalarını [[Ayasofya]] için harcadı. [[1573]]’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağladı. Eski eserlerle abidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı. Bu sebeplerle [[Zeyrek Camii]] ve [[Rumeli Hisarı]] civarına yapılan bazı ev ve dükkanların yıkımını sağladı.

[[İstanbul]] caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla uğraştı. Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı. Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi çekicidir.

Mimar Sinan 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 20 türbe, 17 [[imaret]], 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 365 eser vermiştir. [[Büyükçekmece]] Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü şöyledir: '''Elfakiru Hakir Ser Mimaranı Hassa'''.

Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. [[1588]]'de İstanbul'da vefat eden Mimar Sinan, [[Süleymaniye Camii]]'nin yanında kendi yaptığı sade türbeye gömüldü.

Mimar Sinan Türbesi, İstanbul Müftülüğü'nün sütunlu kapısından çıkınca hemen solda, iki caddenin kesiştiği noktada Fetva Yokuşu sonunda solda, Süleymaniye Camii'nin [[Haliç]] duvarının önünde, beyaz taşlı sade bir türbedir.

Karl Marx 1818-

Karl Marx 1818-1883 yılları arasında yaşamış ve düşünceleriyle oldukça etkili olmuş olan Alman düşünürü. La Misere de la Philosophie Felsefenin Sefaleti, Das Kapital [Kapital], Zur Kritik der Hegelschen Rechtsphilasophie [Hegel‘in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı], Die Heilige Familie [Kutsal Aile], DIe Deutsch İdeoİogie [Alman İdeolojisi], Manifest der Kommunjstischen Partei [Komünist Parti Manifestosu], Die Klassenkampfe in Frankreich [Fransa’da Sınıf Mücadeleleri] ve Grundrisse ...
KARL –MARX KARL-MARX



Karl Marx 1818-

...
1883 yılları arasında yaşamış ve düşünceleriyle oldukça etkili olmuş olan Alman düşünürü.

La Misere de la Philosophie [Felsefenin Sefaleti],
1883 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
...
l [Kapital], Zur Kritik der Hegelschen Rechtsphilasophie [Hegel‘in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı], Die Heilige Familie [Kutsal Aile], DIe Deutsch İdeoİogie [Alman İdeolojisi], Manifest der Kommunjstischen Partei [Komünist Parti Manifestosu], Die Klassenkampfe in Frankreich [Fransa’da Sınıf Mücadeleleri] ve Grundrisse gibi eserlerin yazarı olan Marx, bir toplum teorisyeni ve düşünürü, fakat aynı zamanda bir filozof olarak, kariyerinin özellikle ilk döneminde yabancılaşma kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır.

Marx yabancılaşma konusunda Hegel ve Feuerbach’tan etkilenmiş olmakla birlikte, daha sonra da onlardan ayrılmış ve örneğin dini yabancılaşmanın gerçekte yabancılaşmanın yalnızca bir türü veya daha doğru bir deyişle, emaresi olduğunu öne sürmüştür. Yine, o böyle bir yabancılaşma konsepsiyonunun, İnsan hayatının hem boş, değersiz ve yabancılaşmış olduğunu ve hem de doğru kavrayış ve sağlam bir yoruma erişilmesi durumunda, gerçekte yabancılaşmış olmadığını savunmak bakımından olduğunu söyler. Hegel ve Feuerbach, İnsanların sadece kendilerini ve İnsanın yanlış anlayıp yorumladıkları için yabancılaştıklarını söyler; buna göre, yabancılaşma bir yanılsamanın sonucu ya da kendisi olup, gerekli felsefi bilgeliğe sahip olunduğu zaman, doğallıkla son bulur.

Yabancılaşmanın toplum düzeniyle olan ilişkisini vurgulayan Marx, Hegel ve Feuerbach’tan yabancılaşmanın nasıl sona ereceği konusunda da ayrılır: Ona göre, İnsanların modern kapitalist toplumda maruz kaldıkları sistematik yabancılaşma, İnsanın özüne veya gerçekliğe dair bilgelik yoksunluğunun bir sonucu veya bir yanılsama değil, fakat bütünüyle gerçek bir durumdur. Burjuva toplum düzeninde yaşayan modern İnsan hayatının boş ve anlamsız olduğunu, onun hayatı gerçekten de boş ve anlamsız olduğu, o değerli ve anlamlı bir hayat tarzını kendisi için imkansız hale getiren koşullarda yaşadığı için, hissetmektedir. Yabancılaşma bağlamında temel problem öyleyse, yabancılaşmış bireylerin, özgürleşme yolunda, Feuerbach’ta olduğu gibi, düşsel birtakım engeller değil de, zihindışı, gerçek engeller bulunmasından dolayı, anlamlı, eylemde bulunacak, değerli birtakım idealleri hayata geçirecek güçten yoksun olmalarıdır. öyleyse, yapılması gereken şey, öncelikle yabancılaşmayı ayrıntılı bir biçimde tanımlayıp ortaya koymak, ve modern toplumda, yabancılaşmaya yol açan ve İnsanın kendisini gerçekleştirmesine ya da özgürleşmesine engel olan koşulların ortadan kalkması için mücadele etmektir. Filozofların şimdiye kadar yalnızca dünyayı çeşitli şekillerde yorumladıklarını, oysa artık önemli olanın dünyayı değiştirmek olduğunu söyleyen Marx’ın aklında işte bu mücadele, İnsanın yabancılaşmayı aşıp, özgürleşebilmesi için mücadele etmek vardır.

Yabancılaşmış bir İnsanın hayatını “İnsanın özüne” aykırı bir hayat tarzı veya İnsan doğasına uygun düşmeyen bir yaşam şekli olarak tanımlayan Marx, eserinin çeşitli yerlerinde, işçilerin ürünlerinden uzaklaşıp, onlara yabancılaştıklarını; onların içinde çalıştıkları çevreyle yabancı ya da düşmanca bir ilişki içinde bulunduklarını; icra ettikleri işi, o doğal İnsani arzu ve özlemlerine en azından ilgisiz olduğu için, kendilerine yabancı bir şey olarak deneyimlediklerini; işbölümünün, İnsanları katı kategorilere ayırması ve İnsanların faaliyetlerini birbirleriyle yabancı bir ilişki içine sokmasından dolayı, yabancılaştırıcı bir sürece tekabül ettiğini; iktisadi sistemin, İnsanları başka insanların ihtiyaçlarına karşı kayıtsız hale getirerek, birbirlerine yabancılaştırdığını söyler.

Marx’ın yabancılaşma anlayışı, şu halde, onun İnsan doğasına veya İnsanın özüne dair görüşlerine bağlıdır. Ona göre, İnsanın özünü belirleyen birinci unsur, onun her şeyden önce bir türün, yani İnsan türünün üyesi olan ve bu durumun bilincinde olan bir varlık olmasıdır. İkincisi, İnsan yine özü gereği, başka İnsanlarla karşılıklı ilişki içinde bulunan bir sürü hayvanı ya da sosyal varlıktır. Üçüncüsü, İnsan nesnel bir varlıktır; dolayısıyla, o, içine kapanmak yerine, dış dünyaya yönelir ve kendisini üretim yoluyla ya da emeği sayesinde gerçekleştirir; yani, İnsan alet yapan, üreten bir varlıktır. Bununla birlikte, onda üretim kavramı İnsanın diğer özsel güçlerini dışta bırakmaz; nitekim, İnsanın kendisini rasyonel olarak belirlemesi, bilim ve sanatsal faaliyet, Marx’ta Özgür İnsanın üretiminin özsel bir bileşeni olmak durumundadır. 1- Evrensel, 2- Özgür, 3- Bilinçli (ya da rasyonel olarak kontrol edilen), 4- Toplumsal açıdan üretici faaliyete, sadece insan yetilidir. Beşinci bir kapasite ya da üst kapasite ise, 5- Çok sayıda beceri ve meziyetin, biri ya da ikisinin etkin gelişimini ihmal etmeden, geliştirilme, yani bütünsel gelişme kapasitesidir.

İnsan, Marx’a göre, kapitalist düzende söz konusu özsel niteliklerinden uzaklaşır, özüne yabancılaşır. Yabancılaşmanın bütün boyutlarıyla vuku bulduğu yer, paradoksal olarak, dinamik üretkenliğiyle, herkesin ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olabileceği bir toplum düzeni yaratmaya fazlasıyla elverişli durumda olan burjuva kapitalist düzenidir. İşçi bu düzende her şeyden önce emeği-ne yabancılaşır. İşçi kapitalist düzende, yoğun işbölümünden dolayı, üretim eylemine de yabancılaşır. Marx’a göre, kapitalist düzende, üretim, eylemleri mühendislik hesaplarına göre dikkatlice ayarlanan veya belirlenen bir kollektif işçi tipi sayesinde arttırılır. Üretim süreci büyük bir titizlikle planlanır, çok çeşitli işlemler birbirlerinden ayrılıp bağımsız hale getirilirken, işçiler de başat özelliklerine göre sınıflanır ya da gruplanırlar. İşçi artık üzerinde en küçük bir etkisinin bulunmadığı üretim faaliyetinde basit bir vida sıkıcısıdır. Çok daha önemlisi işçi kapitalist düzende emeğinin ürününe yabancılaşır. Çünkü o kendi ürettiği ürünün şöyle ya da böyle, en sonunda tahakkümü altına girer. Bu üç düzeyde yabancılaşma, Marx’ta yabancılaşmanın birinci boyutunu ortaya koyar: Tinsel yabancılaşma, yani bireylerin kendilerini olumlayamamaları, doğrulayamamaları ve fiilen gerçekleştirememeleri durumu. Böyle bir yabancılaşma hali içinde, hakiki bir hayatın, dolu dolu bir yaşamın bütün içeriği boşalır, İnsanlar sadece hayatlarının değil, fakat kendilerinin de boş ve değersiz olduğu hissine kapılırlar.

Yabancılaşmanın İnsanın türsel varlığına veya başka İnsanlara yabancılaşmasıyla ilgili olan dördüncü düzeyi, bize yabancılaşmanın ikinci boyutunu, özgürleşmenin önündeki, kişisel olmayan veya anonim bir nitelik arzeden engelleri gözler önüne serer: Toplumsal yabancılaşma. İnsanın özünü ya da türsel varlığını ancak başkalarıyla ahenkli ilişkiler içinde, bireylerin özgürce gelişme ve hareket etme koşullarını hazırlamış bir cemaat hayatında veya komünal bir yaşamda gerçekleştirebileceği dikkate alınırsa, toplumsal yabancılaşma bireyin, kendi varlığının gerçek hayattaki görünümüne uygun düşen bir toplumsal toplumsal zeminden yoksun kalması anlamına gelir. Nitekim, İnsanlar arasındaki şeyleşmiş ilişkilere, der Marx, ancak bu maddi güçleri kendilerine bağımlı kılan ve işbölümünü kaldıran bireyler son verebilir. Bu da cemaat veya hakiki toplum olmadan mümkün değildir. Her birey kendi yeteneklerini her yönde geliştirme araçlarına yalnızca topluluk içinde sahiptir; dolayısıyla, kişisel özgürlük yalnızca cemaat içinde mümkün hale gelir.”

Toplumsal yabancılaşma, Marx’a göre, kapitalizmde farklı şekillerde ortaya çıkar. Bunlardan biri, sadece işçiler arasında değil, fakat aynı zamanda kapitalistler arasında da söz konusu olan rekabet olgusudur. Marx, kapitalizmde üretim araçlarını elinde bulunduran kapitalistleri harekete geçiren ya da güdüleyen en önemli şeyin, onların olabildiğince çok kazanç elde etme arzuları olduğunu söyler. Kapitalistler, bu amaca ulaşabilmek için, ya yeni teknikler icat etmek ya da elde olanları geliştirmek suretiyle üretim araç ve teknolojilerini sürekli olarak geliştirmek durumunda kalırlar. Bu gelişmenin toplum üzerinde 1 eskiye oranla çok daha fazla mal üretilmesi ve böylelikle de, üretim miktarının mütemadiyen artması ve 2 teknolojik gelişmenin benzeri meslek ya da işleri icra eden İnsan sayısının sürekli olarak azalmasına neden olması yoluyla yoğun bir etkisi olur; buna göre, maliyet azalırken, kapitalistin karı artar. Söz konusu üretim artışı sonucunda ortaya çıkan bu iki karşıt eğilim, rekabetle daha da belirginleşir. Daha fazla mal satmak ve böylelikle daha çok kar etmek isteyen iş adamı rakiplerini aşmak, alt etmek durumundadır. O bunun için fiyat kıran. Aynı üretim teknolojisinden rakipleri de yararlanacağı için, kapitalistin maliyeti biraz daha düşürebilmesinin tek yolu, Marx’a göre, emeğin payının, işçiye ödenen ücretin düşürülmesidir. Makineleşmeden dolayı zaten artan bir işsizlik söz konusuyken, işçiler bu yeni durum karşısında, varolan işler için kendi aralarında kıyasıya bir rekabete girer ve daha az ücretle çalışmayı kabul ederler. Başka bir deyişle, Marx’a göre, kapitalist sistemde İnsanlar sadece zengin olmak için değil, fakat karınları doyurabilmek için de, birbirlerini ezer ve adeta yerler.

Toplumsal yabancılaşmanın başka bir görünümü ise, Marx’a göre, her türden fetişizmdir. O modern kapitalist toplumun yalnızca teknolojiye değer vermekle kalmayıp, teknoloji tarafından üretilen nesnelere taptığını da söyler. Bu düzende İnsanlara gösterilen saygı, verilmesi gereken değer, teknolojiye ve teknoloji tarafından üretilen nesnelere verilir. Böylesine gerçek bir fetişizm içinde, İnsanlar birbirlerini değeri olmayan makine ya da araçlar olarak görürlerken, makineler de tanrılaştırılır. Kapitalist toplum düzeni, şu halde, İnsanları birbirlerinden tümden uzaklaştıran, toplumun İnsan için dayanılmaz hale geldiği, ahlâksız bir düzendir.

Marx kapitalizm eleştirisinden veya kapitalist toplum düzeninde yabancılaşmanın boyutlarına dair analizinden üç sonuca ya da teze ulaşır:
1- Kapitalist toplum düzeninde yaşayan İnsanların çok büyük bir çoğunluğu yabancılaşmıştır.
2- Bu yabancılaşmanın temel nedenleri, kapitalist üretim tarzı hakim olduğu veya varlığını devam ettirdiği sürece ortadan kaldırılamaz; dolayısıyla, yabancılaşmış insanların, bu düzende özgürleşebilmeleri ya da kendilerini gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir.
3- Dolayısıyla, yabancılaşma ancak post-kapitalist bir düzen veya üretim tarzında ortadan kalkabilir; İnsan yalnızca burada özgürleşebilir.

Marx, kendisinde İnsanın her şeye yabancılaştığı bir sosyal düzen olarak tanımladığı kapitalizmin yıkılması gerektiğini ve kapitalizmin yıkılışının yalnızca devrim, yani şiddet yoluyla olacağını söylemiştir. Kapitalizmden sosyalizme geçişin barış yoluyla gerçekleşememesinin nedenini Marx, devletin, toplumun zenginliğini kontrol altında bulunduran egemen sınıf tarafından kullanılan bir araç olduğu görüşüyle açıklar. Egemen sınıf bu araç ya da aygıtı, kitleleri sömürmek amacıyla kullanır. Devletin tüm öğe ve birimleri, Marx’a göre, statükoyu korumak için düzenlenmiş, yani egemen sınıfın iktidarını sürdürebilmesi için ayarlanmıştır. Mahkemeler, polis ve hatta hükümet, Marx’a göre, yönetici sınıfın çıkarlarını korumak için vardır. Bunlar, bir başkaldırıyla karşılaşıldığı takdirde, hemen bastırırlar. Bundan dolayı, proletaryanın devrim dışında bir yolla egemen olabilmesi mümkün değildir.

Weber'in ALMAN YAZARI


1864- 1920 yılları arasında yaşamış olan ünlü Alman düşünürü ve sosyoloğu. Weber'in büyük önemi, onun Emile Durkheim'la birlikte, ayrı ve bağımsız bir disiplin olarak modern sosyolojinin kurucusu olması olgusundan kaynaklanmaktadır. O, sosyal bilimlere felsefi bir temel, sosyolojiye de kavramsal bir çerçeve kazandırmıştır. ...


Max Weber
Alman düşünürü ve sosyoloğu
1864 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler
1920 yılları arasında yaşamış olan ünlü Alman düşünürü ve sosyoloğu. Weber’in büyük önemi, onun
Emile Durkheim’la birlikte, ayrı ve bağımsız bir disiplin olarak modern sosyolojinin kurucusu olması olgusundan kaynaklanmaktadır. O, sosyal bilimlere felsefi bir temel, sosyolojiye de kavramsal bir çerçeve kazandırmıştır. Başka bir deyişle, Weber bir bilim olarak sosyolojinin genel kavramsal çerçevesini en iyi bir biçimde ortaya koyduğu, tutarlı bir sosyal bilimler felsefesi geliştirdiği ve nihayet, modern endüstri toplumunun temel özelliklerini sağlam bir biçimde kavrayıp ifade ettiği için, modern sosyolojinin kurucusu olarak tanınır.
Zira, Durkheim’ın sosyoloji bilimini kurma, sosyoloji iyi temellendirme teşebbüsü, zamanının pozitivizmine dayandığı yerde, entelektüel gelişimi Windelband ve Rickert’in de içinde yer aldığı Yeni-Kantçı gelenek içinde gerçekleşmiş olan Weber, öncelikle sosyolojinin insan davranışıyla ilgili olarak, doğa bilimlerininkine benzer, genel-geçer yasalara ulaşamayacağını iddia etmiştir. Diğer bir deyişle, Yeni-Kantçı felsefenin algılanan dünya ya da fenomen ve algılayan bilinç ya da numen ayırımını benimseyen Weber’de söz konusu ayırım doğa bilimleriyle sosyal bilimler arasındaki bir ayırım haline gelmiştir. Buna göre, biz doğa bilimlerinde evrensel yasalara ulaşmaya çalışırız. oysa bu, toplumsal eylemleri tikel, tarihsel bağlamları içinde anlamayı amaçlayan sosyal bilimlerin amacı olamaz.
Sosyolojinin yöntemi ve felsefi problemleriyle ilgili analizinde Yeni-Kantçı bir bakış açısı sergileyen Weber, her şeyden önce sosyolojinin insan davranışıyla ilgili olarak, doğa bilimlerininkine benzer, genel-geçer yasalara ulaşamayacağını, insan toplumları söz konusu olduğunda, evrim niteliği taşıyan bir gelişmeyi doğrulayıp temellendiremeyeceğini öne sürmüştür. Fakat Weber bir yandan da, sosyolojinin eylemlerin anlamını kavramayı amaçlamak durumunda olduğunu, onun buradan hareketle, karşılaştırmalı bir temel üzerinde, ideal eylem tiplerine ya da formel davranış modellerine yönelmesi gerektiğini ve dolayısıyla, sosyolojinin yalnızca eyleme ilişkin öznel bir yorum olmadığını savunmuştur.
Şu halde, sosyolojinin konusunun sosyal eylem olduğunu öne süren Weber, sosyal eylemi dörtlü bir başlık altında sınıflamıştır. Bu dört eylem türü sırasıyla geleneksel eylem, duygulara dayalı eylem, nihai ve en yüksek değerlere yönelmiş değer temelli rasyonel eylem ve araçsal eylem. Bu dört eylem türünden rasyonel eylem kapsamı içine sadece son ikisinin girdiğini söyleyen Weber, rasyonalizasyonu kapitalist Batı toplumundaki en temel ve belirgin eylem olarak görmüştür. Rasyonalizasyonun her alanda izlerini süren ünlü düşünür, söz konusu rasyonalizasyonun bir kaynağının Protestan ahlâkının yol açtığı kültürel değişmelerde bulunduğunu savunmuştur. Buna göre, Protestan ahlâkı, her ne kadar kapitalizmin ilk ve temel nedeni olmasa da, bireyciliğin, sıkı çalışma ve disiplinin, rasyonel davranış ve özgüvenin önemini vurgulayan bir kültür doğurduğu için, kapitalizmin doğuşunda ve gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
Weber’in sosyal bilimlere yaptığı bir başka önemli katkı da, onun sıklıkla naif bir nesnellik inancı diye yanlış yorumlanmış olan değerden bağımsızlık teorisinden meydana gelir. Weber’e göre, bilim ve sosyoloji tercihi, araçsal akılcılık temeli üzerinde hiçbir zaman meşrulaştırılamayacak olan bir tercihtir. Aynı durum, bilimsel ve sosyolojik araştırma konularının seçiminde de geçerlidir. Bununla birlikte, söz konusu tercih ve seçimler bir kez yapıldıktan sonra, sosyolojik bir araştırma, rasyonel tutarlılığın bilim cemaatinin eleştirilerine tabi olması anlamında, değerden bağımsız ve yansız olmak durumundadır.
Weber, buradan da anlaşılacağı üzere, ekonomik determinizme karşı çıkıp, kültürün, özellikle de dinin, insan davranışını biçimlemedeki rolünü vurguladığı; insan ilişkilerinde, bireylerin öznel yönelimlerini ön plana çıkardığı, ve nihayet, kapitalizmin yıkılacağı tezine karşı eleştirel bir tavır takınıp, sosyalist toplumlardaki planlı ekonominin rasyonalizasyonu güçlendirdiğini söylediği için, Friedrich Nietzsche’yle birlikte, 19. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olarak gördüğü Karl Marx’ı olmasa bile, kurumsallaşmış Marksizm'i şiddetle eleştirmiştir