8 Eylül 2007 Cumartesi

LÂLE DEVRI

Pasarofça Antlasmasi neticesinde ortaya çikan barisi iyi kullanmak isteyen Osmanlilar, artik Avrupa karsisinda savunma durumunda kalacagini anladigindan, Balkanlardaki sinir kalelerini tahkim etme, bölge halkini yaninda tutmak için vergileri azaltma siyaseti uygulamaya agirlik vermekteydi. Damat Ibrahim Pasa, Osmanlilara üstünlük kurmus olan Avrupa'yi her yönüyle tanimak için Avrupa baskentlerine elçiler göndertti. 1718-1730 yillari arasindaki bu dönem, sanatta lâle motifinin islenmesi sebebiyle "Lâle Devri" adiyla anilmaktadir. Bu dönemde matbaa açilmasi, çini ve kumas fabrikasi kurulmasi gibi bazi müspet yenilikler yapilmissa da, III. Ahmet ve saray çevresinin sasali eglenceleri ve harcamalari huzursuzlugu artirmaktaydi. Damat Ibrahim Pasa'nin, Iran'a karsi baslatilan savasta (1722) kesin netice alamamasi ve uzayan savas esnasinda Tebriz'in sadrazamin gizli emriyle Iran'a terk edildigi haberi, muhalefetin harekete geçmesine yetti.

Patrona Halil Ayaklanmasi'nin patlak vermesiyle bu dönem sona eriyordu. Damat Ibrahim Pasa ve yakinlariyla Sultan III. Ahmet asiler tarafindan katledildiler (1730)Bu olayin ardindan III. Ahmet'in yegeni I.Mustafa hükümdarliga getirildi. (1730-1754). Kafkaslardaki sinir olaylarini bahane eden Rusya, Kirim Tatarlarina karsi büyük bir saldiri baslatti. Azak ve Bahçesaray Ruslarin eline geçti (1739). Fransa'nin da tesvikiyle Osmanlilar, Rusya'ya karsi savas ilân etti. Rusya'nin yaninda savasa katilan Avusturya da, Eflâk ve Bogdan'a girmisti. Osmanlilar iki cephede de büyük basarilar kazandilar. Prusya, Fransa ve Isveç'in Osmanlilara yakinlasmasi, Osmanlilar karsisinda ummadiklari bir yenilgi tadan Rusya ve Avusturya'yi baris yapmaya zorladi. Bu savas sirasinda tekrar Osmanlilarin eline geçen Belgrat'ta bir anlasma imzalandi (18 Eylül 1739). Belgrat Anlasmasiyla, Avusturya, Pasarofça barisiyla elde ettikleri tüm topraklardan geri çekildiler. Ruslar da Azak'i terkederek bölgedeki kiyi ve deniz ticaretinin Osmanli gemileriyle yapilmasini kabul etti. Bu anlasma geçici de olsa Osmanlilarin toparlanmasini saglamistir. Savasta Türklerin tarafini tutan Fransa'yla, Kanuni döneminde taninan imtiyazlari genisleten ve süre tahdidi koymayan yeni bir kapitülâsyon antlasmasi imzalanmistir (1740). Damat Ibrahim Pasa zamaninda baslayan Iran savaslari Lâle Devri'nden sonra da devam etmekteydi. Ruslar, çöküs dönemine giren Safavilerin elindeki Azerbaycan ve Dagistan'i isgal etmislerdi.

Sirvan halkinin talebi üzerine Osmanlilar duruma müdahale etmis, iki ülke arasinda çikabilecek savas Fransa'nin araya girmesiyle önlenmisti. Rusya'nin kuzeydeki isgaline karsin Osmanlilar da Güney Azerbaycan'i topraklarina kattilar. Sah Tahmasp 1732'de Osmanlilar ile baris yapti. Bu durumu kabullenemeyen Afsar Nadir Bey, Sah Tahmasp'i devirerek kendi hâkimiyetini ilan etti (1736). Osmanlilar bazi topraklari Nadir Han'a birakmaya razi oldu. Her iki taraf için de yipratici olan bu uzun savaslar, Kasr-i Sirin antlasmasiyla çizilen sinirlarin aynen kabul edildigi 1746 anlasmasiyla son bulmustur.

I.Mahmut döneminde, basarili savaslarin yani sira, ordu içinde de yeni düzenlemelere gidilmistir. Aslen Fransiz olup Osmanli hizmetine girerek beylerbeyi olan Ahmet Pasa, Humbaraci Ocagi'ni kurarak (1734), bati savas tekniklerini burada hayata geçirmis idi. I.Mahmut'un üvey kardesi III.Osman'in (1754-1757) yerine geçen, amcaoglu III. Mustafa (1757-1773) zamaninda da ordu içerisinde bazi islahatlar devam ettirilmistir. Nitekim onun döneminde Tophane islah edilerek yeni ve güçlü toplar dökülmüs, donanma yenilenmistir. Ancak, Rusya ile baslayan harpler bu yeniliklerin yeterli olmadigini gösterecektir.

Kaynak: Osmanli tarihi

II. SELîM ve dönemi

Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleyman Hanın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsile devâm edip, bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

Sultan Süleyman Han (1520-1566), Macaristan seferine çıkıp, Zigetvar Kalesinin fethi öncesinde vefât edince, Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa, veliaht Selim’e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde bulunan Selim Han, sür’atle İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı.

Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı olmasıyla devlet idâresine ve orduya ehil devlet adamları ve kumandanlar tâyin edip, eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin devâmında isâbetli oldu.22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merâkı, yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyâseti tâkip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de, en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her seneOsmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han, birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kânûnî SultanSüleyman Han devrinde imzâlanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

Bu sırada Yemen’de Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sâhile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh, devrin cihân devleti ve bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyânı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl, Zeydîlerin eline geçenAden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif usta, birçok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir alanıUzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

1569’da Rusya’nın Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak, Astırhan’ı kurtarmak ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle Volga Nehri ile Don Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi. Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından bu büyük teşebbüs gerçekleştirilemedi.

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han, derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.

Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.

İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı.

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol KralıFilip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın şiddetli muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi.

Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgûlken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersâneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ileRusya üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassâ kılıcı, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl ederek barış yaptı.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan celCumplit isyân ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9 Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi.

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesi’ydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip, ikinci defâ fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdârlığını kendi taraftârı Mevlây Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükûmet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci SelimHan, Tunus işinin kökünden hâlledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havâlisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti.

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi.

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı.

Tunus meselesinin hâlledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han, 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli olup, zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umûmiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı hükûmet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber, lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük âlim Ebüssü’ûd Efendiyi vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han çıkarmıştır.

İkinci Selim, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü. Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; "Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var" diye övdüğü;

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.İkinci Selim aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç olan Ayasofya Câmiini yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minâre eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Azîz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır.



Kaynak: http://membres.lycos.fr/ecdad/osmanli/padi$ahlar/

camiler

Boyun ve bel fıtığında umut

Almanya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde geliştirilen “Manuel Terapi” adı verilen tedavi yöntemiyle özellikle boyun ve bel fıtığından kaynaklanan ağrıların fizik tedaviye nazaran daha kısa sürede tedavi edilebildiği bildirildi.

Dört fizyoterapiste eğitim verildi
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Cem Koca, Avrupa Birliğinin Leonardo Da Vinci projesi kapsamında, aynı hastaneden 4 fizyoterapist ile birlikte bir ay boyunca Almanya’da "Manuel Terapi" eğitimi aldıklarını bildirdi.

El, dirsek, omuz, boyun, sırt ve bel ağrılarıyla boyun ve bel fıtığının tedavisinde uygulanan bu yöntemle hastanın daha kısa sürede sağlığına kavuşabildiğini anlatan Koca, yöntemle ilgili şu bilgileri verdi:

Basınç uygulayarak ağrı azaltılıyor
"Bu tedavi yönteminde ağrılı bölgedeki kasları yumuşatıp söz konusu bölgeye basınç uygulayarak ağrının azalmasını sağlıyoruz. Ortalama 20 gün ve her seansı 1.5 saat süren fizik tedaviye oranla bu tedavi 10 gün uygulanıyor ve her seans 20 dakika sürüyor. Fizik tedavide ilk 10 gün hastanın ağrıları artarken bu yöntemle hasta ilk seansta fayda bulduğunu söylüyor. Ama hasta önerdiğimiz egzersizleri mutlaka yapmalı."

Söz konusu program kapsamında Almanya’da eğitim alan 4 fizyoterapistten biri olan, aynı hastanede görevli Murat Yiğit de, “Elle yapılan tedavi” anlamına gelen manuel terapinin omurgalarda, özellikle boyun ve bel bölgesinde meydana gelen semptomları gidermek ve hastaya aktif bir tedavi sağlayabilmek için uygulandığını kaydetti.

Uygun bölgeye doğru tedavi
Terapi uygulanırken hastayı doğru pozisyonlamak ve uygun bölgeye doğru tedavi uygulamak gerektiğini belirten Yiğit, tedavi sayesinde boyun ve bel fıtıklarının yüzde 97-98 oranında başarıya ulaştığını ifade etti. Yiğit hastaların tedavi sonrasında da kendilerine önerilen egzersizleri yapmaları halinde tedavinin daha da başarılı olduğunu kaydetti.

Yöntemin, bel ve boyun ağrısı çeken tüm hastalarda uygulanamayacağını ifade eden Yiğit, "Özellikle kemik erimesine (osteoporoz) maruz kalan hastalar için bu yöntem sakıncalıdır. Çok ileri düzeyde, ancak ameliyatla tedavi olabilecek bel ve boyun fıtığı olan hastalarda da bu yönteme başvurulamaz" dedi.

Ehil kişiler uygulamalı
Yöntemi bu konuda ciddi eğitim almış kişilerin uygulaması gerektiğini anlatan Yiğit, aksi halde hastalarda telafisi çok zor kalıcı sorunların meydana gelebileceği uyarısında bulundu.

Halk arasında "kırıkçı, çıkıkçı" olarak adlandırılanların da tedavi adı altında bir takım yanlışlıklar yaptıklarını kaydeden Yiğit, “Tıbbi eğitim almamış kişiler önemli rahatsızlıklara hatta felçlere kadar gidebilen sorunlara yol açabilirler. Bu nedenle hastaların mutlaka bir doktora başvurmaları gerekir” diye konuştu.

Açık Gazete

Kanserde erken tanı yöntemi

Bilimadamları karaciğer kanserini erken teşhiş edecek kolay bir yöntem geliştirdi.
Bilim adamları, karaciğer kanserini erken aşamada tespit edebilecek ve daha kesin bir teşhis sağlayabilecek basit bir kan testi geliştirdi.

Çalışmanın başkanlığını yürüten Belçika da Flanders Biyoteknoloji Enstitüsü
ve Gand Üniversitesi'nden Chitty Chen, halen kullanılan tetkiklerin biyopsiler, görüntüleme ve doktorların kötü huylu tümörleri tespit edebildiği AFP testi
olduğunu belirterek, ancak bu yöntemlerin, tümörün ilk aşamada mı, yoksa ileri aşamada mı olduğunu da ortaya koyan yeni test kadar hassas olmadığını kaydetti.

Geliştirilen yeni kan testinin hastalara erken teşhis olanağıyla hayatta
kalmak için daha fazla olanak tanıdığını anlatan Chen, karaciğer kanserinin erken aşamalarında belirti vermediğini anımsattı. Chen, semptomlar ortaya çıktığında karaciğerin görevini yapamaz hale geldiğini ve genelde tedavi için çok geç olduğunu belirtti.

Hepatoloji dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, araştırmacıların geliştirdiği yeni kan testinde, karaciğer kanserinde ortaya çıkan, proteinlere bağlı şekerdeki değişiklikler tespit ediliyor. Çalışmaya göre, araştırmacılar
proteinde ortaya çıkan iki belirli şeker grubunun miktarına göre de tümörün büyüklüğünü belirleyebiliyor.

Karaciğer kanserinin, hastalığa yol açan hepatit enfeksiyonlarının çok
yaygın olduğu Asya ve Afrika'da önde gelen ölüm nedenlerinden olduğu ve bu hastalıktan yılda yaklaşık 700 bin kişinin öldüğü bildiriliyor.
Kaynak:AA

Kalp hastası olmamak için

Kalp hastası olmamanız için ve kalp hastası olanlar için öneriler...
Kalp hastası olmamanız için ve kalp hastası olanlar için önerilerimiz var.


1- Diyet - sağlıklı beslenmeye çocuk yaşlarda başlanacağını unutmayın.
2- Boy – kilo oranına çok dikkat edin.
3- Kadınlar, menopozunuzu mutlaka geciktirin.
4- Fizik aktivitenizi artırın, tembellik ve aşırı stresten uzak durun.
5- İş ve meslek konusunda hiçbir zaman beceri ve olanaklarınızı zorlamayın.
6- Aile hikayenizde varsa, diyabet veya yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından itibaren kan yağlarınızı takibe alın.
7- Aile hikayenizde varsa, diyabet veya yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından itibaren her yıl efor testi yaptırın.
8- Kendinizle, yaşamla, ailenizle, eşinizle, dostlarınızla barışık olun, A tipi kişiliğiniz varsa yavaşlayın.
9- Hastalığınızı, aileniz veya çevrenizle ilgili sorunlarınızı bir Liyezon Psikiyatri Uzmanı ile görüşün.

Kalp hastası olanlar için

1- Sigara içmeyin, sigara içilen ortamda bile bulunmayın.
2- Düzenli olarak bir kardiyologun kontrolüne girin.
3- Tedaviniz ilaç, balon veya ameliyat olabilir, hepsinin olumlu, olumsuz yanlarını, uzun dönem sonuçlarını doktorunuzla tartışın.
4- Abartılmış fizik aktivitelerden kaçının, bir kardiyak rehabilitasyon programına başlayın.
5- Seks konusunda sevgilinizi değil eşinizi, otel odasını değil evinizi tercih edin.
6- Devamlı kullanmanız gereken ilaçlarınızı ihmal etmeyin, özellikle yüksek tansiyon ilaçlarınızın yedeğini bulundurun.
7- Kan yağlarınızı 3 ayda bir kontrol ettirerek tahlil raporunda yazan normal sınırının altında tutun.
8- Kan yağlarınızı kontrol için diyetin yetmediği durumlarda sürekli ilaç kullanın.
9- Aile ve sosyal yaşamınızı bir kez daha gözden geçirip hayatınızdaki olumsuzlukları en aza indirin.
10- Hastalığınız için ailenizi ve çevrenizi suçlamayın, sorunlarınız için bir Liyezon Psikiyatri Uzmanı'ndan yardım alın.

Kalp hastası olan ailelere

1- Hiçbir zaman onu hasta olduğu için suçlamayın.
2- Tetkik ve tedavinin her aşamasında onu destekleyin, teşvik edin.
3- Hastalığın oluşmasında kendinizi de hatalı buluyorsanız, bunu abartılı şekilde telafi etme telaşına girmeyin.
4- Onun hastalığını siz hep aklınızda tutun, fakat ona unutturmaya çalışın.
5- Cinsel konularda olabilecek yetersizlik veya isteksizliklerde anlayışlı davranın.
6- Diyetinde bir aile programı olması gerektiğini aklınızda tutun.
7- Eşinizin ilaçlarını ve kontrol günlerini yakından takip etmenizin ona yaşama sarılma ve güven duygusu vereceğini unutmayınız.
8- Bu hastalığın ekip çalışmasıyla, yani eş, çocuk, kardeş, yakın arkadaşla daha kolay yenileceğine inanın.
9- Eşinize yardımcı olabilmek için sigara içmeyin.
10- Hastanızla iyi bir iletişim kuramıyorsanız bir Liyezon Psikiyatri Uzmanı'ndan yardım isteyin.

Dişler nasıl çürür?

İyi bir dişe sahip olmak için önce dişlerin nasıl çürüdüğünü öğrenin.
Mynet'ten Dt. Betül Yurteri diş sağlığı ve estetiği konusunda önemli bilgiler verdi. Dişlerin nasıl çürüdüğüne dair söyledikleri çok önemli..

Bakteri Kolonileri

Öncelikler, ağzınızda binlerce bakteri bulunur. Bu tamamen normal bir durumdur. Aslında bu bakterilerin çoğu faydalıdır. Ancak az bir miktar bakteri vardır ki bunlar çürüme sürecinde rol oynar. Özellikle sorumlu olan streptococcus mutans adlı bir bakteri, nişastalı yiyecekler bakımından zengin bir ortam bulduğunda hızla çoğalır ve büyük koloniler oluşturur. Karbonhidratlar olarak da bilinen ve pasta, ekmek, krakerler ve tatlılarda bulunan bu nişastalar, eğer düzenli olarak fırçalanıp temizlenmezse diş üzerinde plakları oluştururlar. Plak, tükürük, yemek artıkları ve bakterilerin karışımı olan yapışkan bir film tabakasıdır ve dişler üzerinde sürekli oluşur.

Streptococcus mutans her türlü karbonhidratı yer ama en çabuk yediği şekerdeki nişastadır. Ve şeker ne kadar rafine olursa, bakterinin bunu yeme hızı o kadar çabuktur. Bunun anlamı şudur: früktoz olarak bilinen meyvedeki doğal şekerler, bakteriler tarafından beyaz şeker kadar hızlı tüketilmez.

Bakteriler plaktaki şekeri yediklerinde kimyasal bir reaksiyon oluşur. Şekerler daha basit elemanlara ayrışır ve bu elemanlardan birisi de bir asittir (laktik asit). Lisedeki fen dersinde öğrendiğiniz gibi asit pek çok şeyi bozar; buna diş minesi de dahildir.

Sonuç olarak ağzınızdaki bakteriler, dişinizin üzerindeki plakların içindeki şekerle kendilerine ziyafet verir. Daha sonra üretilen asitler dişinizin minesini bozmak için çalışmaya başlar. Sonucunda dişinizin yüzeyi üzerinde asitlerin erittiği mineden dolayı bir delik oluşur. Artık bir oyuk vardır ve bu da diş çürüğünün görünen halidir. Bu bir kez oluştuğunda bizim için çürüme işlemini durdurmanın tek yolu, dişinizin çürümüş bölümünü temizleyerek buraya dolgu yapmaktır.

Bu hikayenin parlak bir tarafı var! Düzgün bir şekilde diş fırçaladığınız ve ip kullandığınızda dişlerinizin üzerinde çok az plak kalır ve bakterilerin de “dilediğince ye” türü bir açık büfesi olmaz. Bu, dişlerinizi üzerinde kolonileşemeyecekleri ve diş çürüğüne neden olan asitleri üretemeyecekleri anlamına gelir.

Barış Akarsu - Islak Islak

honda accord

2008 Honda Accord Spy Video by Edmunds' Inside Line

Mercedes SLR Accord Coupe Spy - Fast Lane Daily - 13Apr07

Alfa Romeo 8C Delorean Bentley - FastLaneDaily - 1Aug07

Custom Honda Accord - From Saudi Arabia

honda-yamaha-kamusaki motosikletler

need for speed most wanted da hızlı ve öfkeli arabaları

Car showroom: Honda Civic Type R 2007,Belgrade auto show '07

Ferrari f50 , ferrari 355, ferrari 360 stre

Ferrari

PeUgEoT 206

Araba ve Motorsikletler

2007 ModeL ArabaLar / yabancı müzik

Timbaland The Way I Are

HANDE YENER - ROMEO YEP YENI**2007

Arka.Sokaklar.Bolum.44.Kisim.8

koca kafalar ismail yk

yeni bölüm Arka.Sokaklar.Bolum.44.Kisim.1

Kurtlar Vadisi Pusu - Yeni Sezon